AKLINIZA MUKAYYED OLUN!…

Bakmayın siz Trabzon’umuza da ´kültür şehri´ denilmesine, geçmişte öyle idi ama şimdilerde nerede; ‘bilgisizlik’ şehrimizde de yaşam biçimi olmuş, tüm şehirlerimizdeki gibi sergileniyor. Bilgisizlik‘bilgi’nin yerine ‘değer ölçüsü’ olunca da, ‘anormal davranış’lar ‘normal’, ‘normal davranış’lar da ‘anormal hal’ olarak yaşanıyor artık. Anormallik o kadar ‘normal hal’ halini aldı ki, hiç kimse farkında bile olamıyor anormalliğin artık. 

Anormalliğin ´normal´in yerini alması hali, kültürsüzlüğün (çarpık kültürün), kültürün (insanın sahip olması gereken kültürün/bilgininyerini alması sonucudur. Kültürsüzlük ‘kültürün’ yerini alınca da, muhatabınıza doğruyu sunsanız da sizi anlaması mümkün olmuyor artık. Yaşanan ‘toplumsal hal’ bu olsa da, ‘Seni de sigaya çekecek bir Molla Kasım’ her dem de bulunur hali, biz bugün burada, karşınızdayız… TRABZON’DA NELER OLUYOR!..Son zamanlarda ulusal basındaki ‘Yerli Olmayan Yerli’ler tarafından önümüze konmuş bir soru var: Trabzon’da neler oluyor?…

Bu soru, bir iyi niyet sorusu, bir çözüm arayışı olsa anlayacağız da, Trabzon’u ve Trabzonluyu ‘sorunlu’ gösteren bir soru olarak ‘gönderilmiş’ bulunuyor. Ismarlama olduğu için de, bir papazı ya da bir başka insanı öldüren bir ‘mermi’ gibi, bir başka deyişle, bölge insanı üzerinde ‘baskı ve sindirme’ amacı arka planlı oluyor. Bunun ilk etkili ‘sahne’ alışı, TAYAD hadisesi denilen, 68’li ağabeyleri-ablaları gibi ‘kandırılmış çocuklar’ ile yaşanan olaylar sonrası oldu. Sanki ‘hırsız’ın hiç kabahati yokmuş gibi, Trabzon üzerine öyle bir saldırıldı ki, ‘yerel’de yazan ve konuşan arkadaşlarımız, yaptıkları haber ve yorumların yanlışlığına inanmak zorunda kalmışlardı. O günden sonra bir daha da toplanamadılar, ‘mermi’ ilk hedefini bulmuş, medyamızı vurmuştu!..

Sonrasında gelen, ülkemizde artık sıradanlaşmış kurşunlama ve öldürme olayları; bir iki molotof vakası, peşinden de Maçka’da PKK sahne alınca, bu defa ‘yerel medya’mız sormaya başladı: Trabzon’da neler oluyor?.. Papaz Santoro’nun öldürülmesi de önümüze konunca, artık dağılmış, şehrimizi ve kendimizi, “sorunlu şehir, sorunlu insan” olarak görmeyi ‘kaçınılmaz’ olarak kabul etmiştik artık! Öyle olunca da, kimimiz sanki kendi papazıymış gibi baş papazı, Papayı Trabzon’a davet ediyor; kimimiz de, sanki kendi sokağıymış gibi, ‘papazın ismini sokağa verelim’ diyordu. ‘Ismarlama mermi’, yerel medyadan sonraki hedefini de bulmuş, ‘toplum’u da vurmuştu!…

OYSA TRABZON’DA OLAN BİR ŞEY YOK…

Ülkemizin hemen her tarafında iyi olan hemen hiçbir şey yok… Bağımsızlığımızın yok edilmiş olması bir tarafa, çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, çıldırmışız; intiharı veya psikologumuzu seçiyoruz…Bütün bunlar ve dahası sanki yaşanmıyormuş gibi, sıkılmadan soruluyor: Trabzon’da neler oluyor?.. Erkekler kadınlaşıyor, eskiden “i…” denilenler, gay olup onurlanıyor (!), çoluk çocuk ‘dansöz’ bir millet olmuşuz, utanmadan soruluyor: Trabzon’da neler oluyor?..

Oysa, Trabzon’da, ‘Trabzon’a özel’ olarak yaşanan  bir hal yok, dünyada yaşananlar her neyse, Trabzon’da da o oluyor…

Yaşadığımız dünya hadiselerini ‘dikkatlice’ takip edenler, ‘köktendinci Hıristiyan-Yahudi’nin, (özellikle) II.Dünya Savaşı sonrası başlattıkları ‘kültür’ ortaklığı sonucu, ‘Yeni Haçlı Seferi’ olarak doğan, ‘Doğu/İslam’ ‘uygarlık meşalesi’ni söndürme arzularını görebiliyor. Bu durum, Anadolu’muzun ve (bir kısmı Anadolu’muz içersinde kalan) Mezopotamya’nın, “kendi (ata) toprakları”, ‘Cennet Yurtları’ olduğuna inanmaları, ‘Yeni Bin Yıl’da (21’nci yüzyıl’da/2014) ‘Tanrı’nın Krallığı’ kurulacak düşüne de sahip olmalarıdır.  İşte, sahip olunan bu sahte inancın (bilginin) gereği (Cennet Yurtları’nın geri alınması ideali) de, ‘misyonerlik’  olmaktadır.

Hal bu olunca da, köktendinci Hıristiyan-Yahudi’, ‘tüm misyonerler’in, silahlı saldırı projesi BOP (Kırk Katır) ve kültürel saldırı projesi AB (Kırk Satır) ile, 1990’lardan sonra Ortadoğu’ya, ülkemize (-Trabzon’umuza) daha bir saldırmalarının ya da ‘maskeli’ ve ‘maskesiz’ olmalarının sebebi de anlaşılır olmaktadır.

‘MASKELİ’ MİSYONERLİK…

1-Pontusculuk ‘uzak ara’ varsa…

Tarihte hiç yaşamadığı halde Pontus Krallığı’ndan söz ediliyor; ‘Pontus, Kimliğim’ zırvaları, ‘gizli hıristiyanlar’ yalanı ortalıkta dolaşıyor; dünyadan bihaber kemençecilerle kültürel (!) alışverişler yapılıyor, gençlerimiz de Yunan anakarasına taşınıyorsa, ‘misyonerlik’ vardır…

2-KTÜ’de yabancı uzmanlar-okutmanlar olursa (1995-2001)

YÖK göndermesi uzmanlar İncil dağıtmış, Jürgen Freidreich ve William Sawyer isimli Alman ve Amerikalı (ve dahası), Santa Maria Kilisesi’nde ve bölgede hizmet yapmış; hatta Bay Sawyer’ın, KTÜ’deki odasına (benim gibi) ayakkabınızı çıkararak girme zorunluluğunuz olmuş, onun bu ayrıcalığı bize ‘yassah hemşehrim’ ise, ‘misyonerlik’ vardır…

3- Rahmi Koç Beyler denizde, Venizolos’ta ise (1997)

Trabzon’da düzenlenen bir sözde sempozyum için, aralarında Rahmi Koç, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da bulunduğu bir grup, Venizelos Gemisiyle Trabzon’a çıkarma yapmak istemiş; sempozyum komitesinin dağıttığı haritalarda, Karadeniz ‘Pontus Gölü’, yerleşim yerlerinin isimleri de Rumca olarak yazılmışsa, ‘misyonerlik’ vardır…

4-Babil Kulemiz üremişse (1999)

İncil araştırmacısı denilen bir gavur (Hıristiyan), Babil Kulesi’nin Trabzon civarında olduğunu ileri sürmüş; bu iddiaya, 2000 yılından sonra “Karadeniz’de Nuh Tufan’ı Moda”sı ile sahne alacak olan Robert Ballard denilen bir başka Hıristiyan da destek vermişse, ‘misyonerlik’ vardır.

5-Rahmi Koç Beyler kara’ya da çıkmışlarsa (1999)

Robert Ballard denilen bilimdışı sahtekar, 1999 yılı Temmuz’unda, “Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’nın sahip olduğu ‘Saros’ gemisiyle Karadeniz’de Nuh Tufanı’nı araştırması ile gündem olmuş; Ballard’lı bu ‘Moda’, 2001 yılı mevsim sonu defilesi (!) için yine Rahmi M.Koç Sanayi Müzesi’nde podyuma çıkmışsa, ‘misyonerlik’ nerede yoktur!..

6- Şehrimizde sempozyumlar bollaşıyorsa (1999)

Trabzon’da gerçekleşen ‘Uluslararası Kültürel Psikiyatri Sempozyumu’nda, ‘yerel (etnik) kültür’lere de eğiliniyor, kültürel alt grupların etnik ve dinsel farklılıkları gibi bir hurafe gündem oluyorsa, sempozyumlarda da ‘misyonerlik’ vardır…

7-‘Uzaylı Meyveş Ana’mız olmuşsa (1998,1999,2000,2004)

İlk olarak bir ‘turizm manzarası’ ile gündem olan, arkasından 1999 yılında ulusal bir gazetede, “Sürmeneli Uzaylı (!) Meyveş Ana’, 130 yıl yaşadığı, hiç hasta olmadı” gibi yalanları ile önümüze konan ‘Müslüman Yahudi’ prototipi ve Sünnetli Karadenizlilerin Yahudi olabileceği hurafesi, neden sahne almışsa, ‘misyonerlik’ vardır…

8- ‘Karadeniz’de Nuh tufanı’ podyumdaysa (1997,1999-2003)

İlk kez 1997 yılında yurtdışında bir makale, sonrasında 1999 yılında Amerika’da Noah Flood isimli bir kitap ile; 2000’le fiilen Karadeniz’imizde podyuma çıkan, “Karadeniz’de Nuh Tufanı Moda”sı, 2003 yılına kadar bize neden izlettirildiyse, ‘misyonerlik’ vardır…

9-Cennet Bahçesi de (!) bulunmuşsa (2001)

´İncil’in Gizemlerini Araştırma Merkezi´nin kurucusu denilen Michael Sanders isimli gavur, Hıristiyanların “Cennet Bahçesi”ni, Trabzonumuzu da içersine alan Sinop ile Ağrı (-Büyük Ermenistan ideali alanı) arasında bulduğunu neden öne sürmüşse, ‘misyonerlik’ vardır…

10-Şu ‘veled’ ne demek istediyse (2004)

AB Gençlik Programları kapsamında, davetli olarak Trabzon’umuza gelen Batılı veledlerden biri, köktendinci babalarının BOP ve AB ile bize ´kadın´ımız üzerinden saldırmasını hatırlatırcasına; Belediye Başkanımız Canalioğlu’na, makamında, “Trabzon sokaklarında yürürken kızların sayısının çok az olduğunu gördük, bunun sebebi nedir?” diye soruyorsa ‘misyonerlik’ vardır…

11- İmamlar da ‘artis’ oluyorsa (2003-2004)

Trabzon, Diyanet için ‘pilot bölge’ gibi görev yapıyor; 2003 yılı Ramazan ayında camide Kur’an ‘Türkçe’ okunuyor, Sümela Manastırı bölgesindeki şüpheli bir uçak kazası (-Sümela-Maçka civarı kutsallaştırılıyor mu acaba şüphesi) sonrası imamlarımıza ‘artis imam’ rolü veriliyorsa (imamlık ile artislik özdeşleştiriliyorsa), ‘misyonerlik’ yok mu sorarız!…

12-Yahudi Bob Dylan akrabamızsa! (2005)

 ABD’li şarkıcı, Yahudi Bob Dylan’a Trabzon’da akraba üretimesi, ´Uzaylı Meyveş Ana´ masalı ile öngörülen ´Karadenizli Türk Yahudi´ prototipini hatırlatıyorsa, ‘misyonerlik’ vardır.

13-Ayşemiz Eleni yapılıyorsa (2005)

‘Bulutları Beklerken’ diyerek, güneydoğu’muzdan sonra, ´kimlik kırılması´ gereken bölge olan Karadeniz bölgemizde de yine bir “kimlik” olgusu işleniyor, ‘Ayşe’mizin, ‘aslında Eleni’ olduğu iddia ediliyorsa, ‘misyonerlik’ vardır…

14-Yunan çocukları ile kardeşlik (!) yeşeriyorsa (2005)

10 büyük yalanları; 10’u da Osmanlı üzerine olan Yunanlılar ile kardeşlik (!) ihdas ediliyor, davetkâr okulumuzun ismindeki Kanuni adı, Yunanlı öğrenciler bakanlıklarından izin alırken, Kanuni’siz oluyorsa, ‘misyonerlik’ vardır…

15-İsrailli kardeşlerimiz (!) de oluyorsa (2005)

Sürmeneli ‘Uzaylı Meyveş Ana’ şahsında üretilen ‘Karadenizli Yahudi’ prototipi üretimini açıklarcasına, İsraillilerin bölgemize iştahı daha bir artıyor; Uzungöl’ümüz sezonunu İsraillilerle açıyor; Trabzon-İsrail arasında uçak seferleri döşeniyor; Kanunili okulumuz öğrencileri, bir de İsrail kardeşliği (!) buluyorsa, ‘misyonerlik’ vardır?…

16- ‘Haydin kızlar okula’ ile, elçiliktekiler de gelmişse (2005)

‘Kadın’ üzerinden bize saldırdıkları için, erkek çocuklarımızın değil de “kız çocuklarımız”ın okullulaşmasını isteyen BM-UNİCEF destekli kampanya, Trabzon’a da gelmişse; ABD-İngiltere elçileri, diğer elçilikler görevlileri de Trabzon’dan ‘geri’ durmuyorlarsa, ‘misyonerlik’ vardır…

17- ‘Hibe’ye geelll’ çağrısı bitmiyor; ‘üreme sağlığı’ da ürüyorsa (2005-2006)

Ülkemize paralel Trabzon’umuzda da iktisaden çökertilen insanımıza, “Paraya (-projelere) geeeellll…” çağrıları yapılıyor; “ölü ve yaşayan diller (-Babil Kulesi arka planlı)” fonları kuruluyor; daha bugünlerde “nasıl üreyeceğimiz” de bize gösteriliyorsa, ‘misyonerlik’ vardır,

18- STÖ’ler, Çevreciler yeşeriyor; Turizm kaşıyorsa (1999-2006)

Özgürlük, insan hakları, barış gibi içi boş kavramlar ortalıkta dolaşıyor; kitlelerde devlet otoritesi aleyhine başkaldırı refleksi oluşturacak ‘sivil itaatsizlik’ çağrıları artıyor; ‘insan zihni’ korunmadan çevrenin korunamayacağını bilmeyen çevreciler proje yapıyorsa; her devirdeki kandırmaca turizm ve kreması ‘inanç turizmi’ de eksik olmuyorsa, ‘misyonerlik’ vardır…

19- ‘Karadeniz’de Petrol’ defilesi podyumdan inmiyorsa (2003-2006)

Ortada petrol yok ama, 2003 tarihinden 2005 yılı sonuna kadar, Karadeniz’de Petrol Masalı halka afyon gibi yutturuluyor; petrol aradığı söylenen yabancılar, geldikleri gibi değil de sessiz sedasız bölgeden kaçıyorlarsa; işbirlikçisi TPAO’muz, hala (-BP’nin, balık yiyip kaçtığı Hopa çalışmasından) olumlu sonuç çıkması durumunda 2008’de açılacak kuyudan söz ediyorsa, ‘misyonerlik’ vardır…

20-Papaz cinayeti yaşandıysa (2006)

Şehirde kilise mi bulunuyordu kimsenin umurunda bile değilken; hatta Hıristiyanlığın tanrısı, ‘Allah’ olmamasına rağmen; kapısı üzerinde, ‘Allah büyük ve merhametlidir’ yazılması ile fiili Katolik misyonerliği yapılmasına kimse de tepki göstermezken; papazının öldürülmesiyle, Trabzon Santa Maria Kilisesi isminin öne çıkmasını kim sağlamış; Katolik Papa’nın, Cumhurbaşkanımız tarafından onay verilmeyen, İstanbul’da, Ortodoks Bartholomeos’u ziyaret etme isteği, papazın öldürülmesi üzerine bir faydaya (davete) dönüşmüşse; Katolikler ile Ortodoksları ‘barıştıran’ en güçlü misyonerlik, ‘protestan’ olanı nerede, bakarım… Tavsiyem size de o ki, gösterilene bakarsanız, ‘yalan bombardımanı’ndan başka bir şey görmezsiniz, ‘aklınıza mukayyed olun’, sakın ha, çaldırmayın…

‘MASKESİZ’ MİSYONERLİK!..

Dünyada ya da ülkemizde, misyonerliğin çalışmaları ayrıntılı olarak bilinebilmektedir. Bizim bu çalışmamız, bunu ortaya koymak değil, bölgemizdeki ‘maskeli’ şeklini ortaya koymak amaçlıydı. Misyonerliğin, Osmanlıya 19’ncu yüzyıl saldırısının Trabzon’umuzda ürettiği Santa Mara Kilisesi’nde 2001 yılında yaşanan bir hırsızlık vakası ya da para dağıtıldığı iddialarının artık ayyuka çıkması, maskeli olanın maskesini düşürmüştür. Kilise ‘müdavimi’ gençlerin, 2001 yılında kiliseyi soymaları ile soyulan da sadece kilise değil, misyonerliğin maskesi de olmuştur…

Misyonerliğin ‘iki saldırı silahı’, BOP ve AB ile gönderilen yalan bombardımanlarının hedefi, ‘insan zihni’ oluyor. Çevre kirliliği kasti bir şekilde; havanın, suyun, toprağın kirlenmesi olarak sunulsa da, asıl tanımı, ‘kirlenen insan zihni’nin (-sahip olması gereken bilgiye sahip olmayan insanoğlunun) “yaşadığı dünyayı/toplumsal çevreyi kirletmesi” oluyor. Kişinin sahip olduğu ‘zihin’ ‘çarpık bilgi’ dolu olunca, yaşadığı çevreyi misyoner gibi kirletebiliyor…

Can Dündar’ın ‘bıyık’ bırakması gerekiyor!..

Papaz Santoro (-menfur) cinayeti üzerine yazan ‘otobüs yolcuları’ndan biri, Can Dündar; bölgemizdeki misyonerliği, ‘3-5 diyerek’ aklaması bir tarafa, katil silahını (!) Trabzon’a yönelterek, çekilin önünden demek de istiyor; “3-5 misyoner, koca Trabzon’u dininden edecekmiş gibi bir panikle kitleleri kışkırtırsanız, bilerek ya da bilmeden ucu cinayete varan bir yolun taşlarını döşemiş olursunuz” diyor (Milliyet,11.02.2006). Dahası, ‘şehrin anotomisi’ diyerek, saygısızlık ve bağnazlık sergiliyor; “Trabzon tezcanlılığını… bağnazlaşmasının, misyonerlik korkusunun bedelini ödüyor….Trabzon kapısının açılışındaki bir öfke nöbetinde hiddetle söylenen bu kelime, kentte yaşayacak olanlara bir buyruk oldu sanki: O günden sonra Trabzon’da her şey “tiz” yapıldı…Pontus’un intikam planları, misyonerlik faaliyetleri anlatıldı yıllar yılı. “Tiz” elden intikam dolduruşu, geçen hafta ergenlik çağında bir çocuğun papaz cinayetine kadar uzandı. Gelelim bu aculluğun nedenlerine:..Düşünmez, oynar Karadenizli. Sonradan düşündüğünde genellikle kelle yerde olur… Papaz cinayeti de bir anda patladı ve söndü. Ama “bizim uşak”, yine dolduruşa gelmiş, tiz karar vermişti. Herkes pişman olduğunda kelle yerdeydi yine…” diyordu (Milliyet,12.02.2006). Ulusal basında ‘yazan’ların ‘yazar’lığa yükselmelerine yardımcı olabilirim de, ‘talebem’ olmak hem öyle kolay değil, hem de ‘bıyıklı’ olunması gerekiyor. Can Dündar nam zat üniversite döneminde, ‘bıyık yasak’ken bıyıklıymış, yasak kalkınca bıyığını kesmişmiş (Milliyet:04.05.2006); Trabzon’da da ‘yasak’ var, kirlettiği Trabzon’dan ‘özür’ için, ‘bıyık’lı olması gerekiyor. Her nerede ve kim olursa olsun, insan, ‘İnsanın Gerçeği’ bilgisine sahip olması gerekiyor.

Maskeli olan misyonerlik, Müslümanların kendi dinine geçmesini değil, “öz kültür”ünden beslenmemesini istiyor. Misyonerliğin en büyük başarısı da zaten bu, insanımızın zihninden ‘öz kültür’ünü çıkartıp, yerine ‘çarpık (kendine ait olmayan) kültür’ü yerleştirmiş olması oluyor. Kirlenmiş bilgiler/zihinler (maskesiz misyonerler) ortaya çıkması da bunun sonucu oluyor. Gittikçe yaygınlaşan, erkeklerin ‘hanımefendileşmesi’ ya da ‘kadın göbeği’ çeşidi de, zaten bu tip ‘kirlilik’ oluyor. Bilgide kirlilik olunca da, ‘yaşadığı çevreyi kirletme’, karşımıza bıyıklı olarak da çıkabiliyor. Bir başka ‘otobüs yolcusu’, Mehmet Bekaroğlu’nun, “Papazını vuran Kent:Trabzon” yazı başlığı ile görülmesi de bu oluyor (Radikal:19.02.2006). Vurulan papaz, “hangi kentin/kimin papazı”mıymış, onun da ‘özür’ dilemesi gerekiyor. Onlar gibi bir başka ‘otobüs yolcusu’, TAYAD kirliliği sonrası yazdığı yazı ile, ‘kirli’ zihinlere referans olan Nihat Genç de, bağrından çıktığı şehri incitmiş; “..genç kızların şehirde rahatça gezip dolaşamadığı bugünler şehir her genç insan için zehirden bir kafes oldu..Hain Son..)” da demişti (Akşam:14.04.2005). Şahsen ben Nihat Bey’den ümitli olmak istiyor, bir ‘gerçek Trabzon’ yazısı hala bekliyorum; özür yazısında, ‘Hain Son (-Hain Linç)’ değil, misyonerliğe ‘zemin hazırlayan, ama aynı zamanda ‘maskesiz misyoner’ de yetiştiren (milli/dini bütünlüğümüzü tehdit eden) “Hain Kültür’e Son” demesi gerekiyor… 

Santa Maria Kilisesini Abdülmecid’e kim yaptırttı?…

Papazının öldürülmesiyle öne çıkan Santa Maria Kilisesi’nin, ortaya çıkış tarihi ile ilgili olarak ‘ulusal basında’ yer alan haberlerde, sözkonusu kilisenin “Sultan Abdülmecit’in emirleriyle” Trabzon’a gelen yabancılar için 1869-1874 tarihleri arasında yaptırıldığı haberleri kamuoyuna yansımıştır. Aynı nitelikli açıklama, halen de Trabzon Valiliğinin Web Sitesi’nde sergilenmektedir!..

Oysa, sözkonusu bu haber, ‘yalan’dır. İLESAM İl Temsilcisi olarak Trabzon Valiliği-Kültür Müdürlüğü ile yaptığım yazışmalara, “Trabzon Klt. ve Tabiat Vrlk. Kor. Müd.”nden gelen yazı da göstermiştir ki, ‘Sultan Abdülmecid/Osmanlı kilise yaptırmamıştır. Ayrıca, sözkonusu bina başlangıçta kilise değil, EV olarak, 1852-1854 tarihleri arasında yapılmıştır.  

İmdi: Valiliği’mize ve de her türlü yetkiliye sesleniyorum: Abdülmecid/Osmanlıya kiliseyi kim yaptırttı? Belgeler ortada iken de, Trabzon Valiliği, neden hala o ‘hain yalan’ı sergiliyor Web Site’sinde? Bu da misyonerlik değilse ne!…

Papazın öldürüleceği önceden biliniyor olabilir mi?…

Biliyoruz ki, Trabzon/bölgede, misyonerliğe ait istihbarat örgütleri cirit atıyor. Bu ortamda papaz da vurulabilir, şu bu da. Yıllarca sonra hala bile, Ağca’nın Papa’yı vurmadığı hala konuşulabiliyorsa, Trabzon’da da  olup bitenleri kavrayabilmek için, ‘dünyada neler oluyor’ bilgisine sahip olmak gerekiyor. Bunun için de şahsen benim, ulusal medyadaki, hemen hepsi “bilgisiz” olan yazar çizer ya da konuşan ile işim olmaz, hadiselere ‘ısmarlama’ dışında bakarım…

Varlığından bugüne kadar hemen hiç kimsenin haberdar olmadığı şu kilise, internet bağımlısı bir küçük çocuğumuzun, papazını vurduğu iddiasıyla dünya kamuoyun önüne, Osmanlı/Abdülmecid yaptırttı yalanı ile gelmişse; birileri, yıllar sonra papazının da vurulacağını biliyordu (!) olabilirler mi? Bunu kendime sordum, bir başka deyişle; bugünlerdeki Papaz cinayeti için, geçmişte (kasdi olarak) yerleştirilmesi muhtemel olabilecek, ‘Santa Maria Kilisesini, Abdülmecid yaptırdı’ yalanı arasında (-eğer o bilgi, belgelere sehven girmediyse) bir ilinti kurulabilir mi (?), merakım bu…

Büyük ilimadamı Gazzali, “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen Cevizin hepsini kabuk zanneder dediği için yazdım, hepsi bu!.. (15 Mayıs-2006/Günebakış Gazetesi).

NOT: Santa Maria Kilisesini Osmanlıya kim yaptırttı (?) sorum (yazılı takibim de sonucunda) Trabzon Valiliği, kiliseyi Abdülmecid’in yaptırdığı şeklindeki yanlış/kasdi bilgiyi (olması gerektiği gibi düzenlenmese de, üstteki yazımdan sonra Web Site’sinden kaldırmış bulunuyor. Osmanlı’nın kiliseyi yaptırmadığı kesin de, yıllardır yazılı görsel kaynaklara, Santa Maria Kilisesini Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı şeklinde girmiş bulunan kasdi/yanlış bilgi halen de yaşıyor, ne olacak!.. Çöpü kim kaldıracak!..

Ahmet Musaoğlu : “Trabzon’da neler oluyor?”, Günebakış Gazetesi, 15.05.2006