Altın Oran Kutsal Gizemler Ender Çetinkaya ‘Ömer Çelakıl II’ vakası

Bir okuyucum beni aradığında, ‘Kutsal Gizemler-I’i’ okuyup okumadığımı da sordular. Ben şahsen, isminde gizem-şifre olan etkiliklerin ideolojik hurafe olduğunu, hiçbir okuyucuya okunması için tavsiye etmediğimi söyledim. Konuşma sonrasında, FOX Tv.’de, Ömer Çelakıl ismindeki ‘hurafeci/akılçelen’i gördüğüm için izlemeye değer bulmadığım bir programı hatırladım. Karşısındaki ‘Kutsal Gizemler/Erdem Çetinkaya’ ismine nette bakınca, “II. Ömer Çelakıl vakası (Müslümanları reforme eden vaka)” olduğunu anlamam gecikmedi. “Dünyanın Altın Oranı Noktası Kâbe’nin Sırrı” isimli kitabı, “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan” ismiyle karşıma çıkınca, bu da bana yetiyordu zaten…

Sizlere bugün, “Altın Oran…Kâbe’nin sırrı” masallarını daçıkaran, “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan” isimleri üzerinden bir değerlendirme yapacağım. “Sınır Ötesi Yayınları”ndan çıkan, “Dünyanın Altın Oranı Noktası Kâbe’nin Sırrı” isimli kitap ile “birlikte”, yine “aynı Yayınevi”nden çıkan “bir diğer kitap”, yani “Dört kitap” üzerinden görüşler bildirecek, bu “Dört kitap” öngörüsünün “esasta aynı” olduğunu ifade etmeye çalışacağım. Sözkonusu bu “Dört kitap/yazarını –kitapların ilk baskı tarihlerine göre– verirsek, şunlar oluyor:

1-Ergun Candan : Kıyamet Alametleri /2000

2-Ömer Çelakıl (!): Kur’an-ı Kerim’in Şifresi /2002

3-Joseph NOAH : Tevrat’ın Şifresi ve Gizli Kehanetler /2003

4-Erdem Çetinkaya: Dünyanın Altın Oranı Noktası Kâbe’nin Sırrı/2009 

Bu “Dört kitabın” ilki olan “Kıyamet Alametleri” kitabı “öncesinde”, yine “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan” isimleriyle çıkan “iki kitap” ise, “Gizli Sırlar Öğretisi” ve “Son Üç Peygamber/1999” oluyor. Bu “iki kitap” sonrasında çıkan “Kıyamet Alametleri”, bir “Seri!!!”nin devam eden halkaları oluyor. “Kıyamet Alametleri” sonrasındaki ilk halka ise, “Maya Kehanetleri 2012 ve Ötesi/2001” oluyor. Sonrası ise, “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi /2002” ve diğerleriyle devam ediyor. “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan” isminin ‘son ortak işi’, “Kur’an- ı Kerim’in Gizli Öğretisi/2010” isimli “Seri sonu üretim”, Ezoterizm denilen “bilim(İslam)dışılığın” karanlığı, Müslüman olanın gözüne sokuyor! “Kıyamet Alametleri” kitabı, -s.19-da ifade edildiği gibi de, öngörülen/istenilen, sadece son üç büyük din(-in) değil, tüm dinlerin gerçek niteliğini kaybetmesi oluyor.

***

Yukarıda isimleri verilen “Dört kitap”ta, “Ergun Candan” ismi; “Kıyamet Alametleri”nde ‘Yazar’; “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi” isimli kitapta, kitap kapağında Yazar olarak Ömer Çelakıl görünmesine rağmen, kapak iç kısmında Ömer Çelakıl ismi altında daha küçük harflerle, “Ömer Çelakıl’ın notlarını derleyerek hazırlayan”, yani ‘Yazan kişi’ olarak “Ergun Candan” görünüyor. Candan’ı, “Tevrat Şifresi…” isimli kitapta ‘Redaksiyon’; “Altın Oranı Noktası Kâbe’nin Sırrı” isimli kitapta ise, ‘Genel Yayın Yönetmeni’ olarak okuyoruz. Haliyle de, “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan” isimleri, söz ettiğimiz “Dört kitaba” damgasını vurmuş bulunuyor…

Sözkonusu bu “Dört kitap” ile, 2000’li yılların ‘ilk çeyreğinde(2012-14)’ yaşanacak “Felaket/Kıyamet” dönemi ve ‘gelecek’ olan “Altın (Yeni) Çağ/Mesih-Mehdi”den söz ediliyor. Kitaplar bu yönleriyle –esasta– birbirlerinin aynı gibi görünüyor. Dahası, ‘İlk üçünde’ bulunan ve ‘geçmiş-geleceğimizi’ öngören bir(er) ‘şematik TABLO’, birbirinin ‘tamamen aynı (gibi)’ olmasıyla, sözkonusu ‘üç kitaba’, “AYNI (Sihirli) El”in değmiş olduğunu düşündürtüyor…

Sanki ‘Tek elden’ çıkmış gibi…

“Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan”’ işbirliğinde “ÜÇ AYRI YAZAR” ismiyle çıkan “ÜÇ AYRI KİTAP”ta yer alan ‘şematik TABLO’nun, her üçünün de neredeyse birbirinin tamamen AYNI olduğunu aşağıda ortaya koyacağım, imdi…

“Kıyamet Alametleri” ve “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi” isimli iki kitapda, –Dünyamızın Ruhsal ve Fiziksel İlerleme Süreci– ismiyle görülen ‘şematik TABLO’ ile, “Tevrat’ın şifresi…” isimli kitapta, –Düşüşün Son Noktası ve Çıkışın Başlangıcı– ismiyle verilen ‘şematik TABLO’nun her üçünün, “esastaki” ayniliğine – TEK ELDEN çıkmış gibi benzerliğine– dikkatinizi çekmek istiyorum…

***

1- Ergun Candan : Kıyamet Alametleri /2000

2- Kur’an-ı Kerim’in Şifresi / Ömer Çelakıl (!!!)

Ünlü ‘hurafecimiz’ Ömer Çelakıl’ın, “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi” isimli –ona atfedilen- kitabın ÖN kapağında Ömer Çelakıl ismi (Yazar gibi) var ama, yukarıda verilen “kapak iç tarafına” baktığımızda, üst tarafta Ömer Çalakıl ismi, fakat hemen altında, “Ömer Çelakıl’ın notlarından Ergun Candan tarafından derlenerek hazırlanmıştır” yazıldığı, yani, Ömer Çelakıl’ın, kitabın ‘Yazarı olmadığı’ görülüyor. Bu durum, tabii ki okuyucunun “yanıltılması” (kandırılması), çünkü, Ömer Çelakıl, hem televizyon izleyicisine hem de kitap okuyucusuna, ‘Yazar’ olarak algılatılmış bulunuyor.

Dahası, Ömer Çelakıl ismindeki bu ‘akılçelen’ çocuk, son yıllarda “üretilmiş genç yazarlar” gibi “proje yazar/kitap” ilişkisi içersinde bulunanlardan biri oluyor. Kendisi gibi “hurafeci/Mehdi öngörücüsü” olan “Serkan Tekin” isimli diğer “benzer” bir gençle katıldığı Flash Tv.’deki bir programda, “Nuh’un Gemisi”nin yeri konusu konuşulurken, Ömer Çelakıl, “Geminin” yerini, Şırnak vilayetimiz sınırları içersinde bulunan “Cudi Dağı” olarak kabul ederken, “sözde” demeyi hak eden “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi” kitabında (!), Nuh’un Gemisi’inin yerini, “Ağrı Dağı/Ararat” palavrasıyla vermiş olduğunu unutuyordu. Dolayısıyla (bu durumda) Ömer Çelakıl, “şifre yalanlarıyla” olduğu gibi, izleyenleri de KANDIRAN biri oluyor/du…

***

3- Tevrat’ın Şifresi ve Gizli Kehanetler/Joseph Noah

Bu kitapta, ‘Şematik TABLO’NUN ‘alt ismi’ değişik olsa da, ‘içerik esası’ ayni oluyor…

Üç ‘ayRı kitap’, Üç ‘ayNı tablo’ – Dördüncü de..

Yukarıda verdiğimiz ‘kapak içleri’ ve ‘şematik tablolar’, ÜÇ AYRI KİTABA ve ÜÇ AYRI YAZAR’a ait bulunuyor. ‘Kıyamet-ALTIN ÇAĞ’ öngören sözkonusu bu ‘üç şematik TABLO’nun ‘ayNiliği’ -kesin gibi- görülebiliyor….

İnsanımıza ‘GELECEK’ öngören bu  “üç ayrı kitapta” yer alan ‘Tablolar’ın, “üç AYRI kitapta” ‘AYNI(gibi) olması’ –Sınır Ötesi Yayınları ve Ergun Candan ortak paydası gözönüne alındığında– intihal olamayacağına göre, “TEK/Bir Tek EL”in ‘üç kitaba da’ dokunduğunu (!) göstermesi yanında, ortada, “üç değil”, ‘TEK/Bir YAZAR’ varmış ‘gibi’ düşündürtüyor. “Sınır Ötesi Yayınları” ve “Ergun Candan”lı ‘Kıyamet ve Altın Çağ’ öngörülerinin, aşağıda kapak içini’ ve “Altın Çağ/Mehdi” öngörülerini göreceğiniz, Erdem Çetinkaya’nın “Dünyanın Altın Oranı Noktası Kâbe’nin Sırrı” isimli “Dördüncü kitap”ta da görülüyor. Hâl bu olunca, kitaplarla neyin “hedeflendiği” ve “taşındığı”  da görülebiliyor…

***

Yukarıda ‘kapak içini’ ve bazı sayfa parçalarını gördüğünüz kitap, ‘Altın Oran hurafesini okuyucusuna ‘hap diye vermesi’ sonrasında, ’Altın Çağ/Mehdi gelecek’ hurafesini veTürklere gönderilecek ‘Amerikan Halifesini’ de yutturuyor!..

Altın Oran zırvası… Mehdi/Türk, Altın Çağ, İstanbul!..

Öncelikle hemen belirteyim: “Dünyanın Altın Oran noktasının Mekke şehri olarak belirlendiği” iddiası zırvası bir tarafa, Mekke için, Kur’an’da bildirilen;  Yeryüzündeki “tüm Şehirlerin Ana’sı/İLKİ” olduğu (Şura-7), insanlar için “ilk mabed/Kâbe”nin de Mekke’de kurulduğu (İmran-96), yani Mekke’nin ‘Seçilmiş bir şehir’ olduğu oluyor. Mekke, “Seçilmiş Şehir” olduğu için de, “İlk risalet” de, “Son risalet” de oradan çıkmış bulunuyor. Mekke gerçeği budur; aklı başında kimselerin bilmesi gereken de, Altın Oran zırvaları değil, bu gerçekler oluyor…

Altın Oran zırvacıları “Sınır tanımazların” iddialarına göre; “Kuran ı Kerimde Mekke kelimesinin geçtiği Al-i İmran Suresi 96. ayetinde, Mekke şehri ile Altın Oran arasındaki bağıntıaçıkça görülmekteymiş. Erdem Çetinkaya’lı “Kâbe’nin Sırrı..” denilen kitabın 101,102’nci sayfasında; “Bu ayetin tüm harf sayısı 47’dir. Harf sayılarının Altın Oran’ını aldığımızda Mekke kelimesinin işaret edildiğini görürüz. 47/1,668=29.0. Ayet başından Mekke kelimesine kadar tam 29 harf vardır…Eğer bir harf fazla yada eksik olsa idi bu oran asla oluşmayacaktı….harf sayılarının Mekke ve Altın Oranı işaret eden muhteşem uyumuna şahit olduk.” deniliyor. Okuduğunuz gibi de, aslında toplam 200 ayetli olan İmran Suresi’nin, sadece ‘BİR/Tek Ayet’i, 96’ıncı ayeti ESAS alınarak hesap yapılıp, “Altın Oran-Mekke” ilişkisi ileri sürülüyor. Hurafecilerin, “Mekke- Altın Oran “iddiasını” ortaya koyarken kullandığı “ölçü” bu olmasına karşın, “İnsanın Yaratılış Ölçüsü”nün bildirilmesi iddia edilirken “kullanılan ölçü ise” bu defa, ‘TEK/Bir Ayet OLMUYOR. Birden çok ayetin ilk dört ayetten sonra gelen 4 ayetin-“ toplam harf sayısı ‘ölçü’ alınıp “bakın buldum” komedisi sergileniyor. Sözkonusu kitabın 110’ncı sayfasında: “Tin Suresi 8 ayettir. İnsanın Yaratılış ölçüsünü anlatan ayet, 4. ayettir…Tüm harflerin sayısı 171, en güzel ölçü ayetinden Sure sonuna kadar 105 harf. 171/1.618=105..” deniliyor. Bu örnekte, bir önceki örnekteki gibi “BİR/Tek ayet”, yani Tin Suresi 4.ayetinin harfleri “toplamı sayısı” ÖLÇÜ alınMıyor, “5-8’nci ayetlerin (4 ayetin daha) harf toplamı” hesaba katılarak “sonuç/mucize” bulunuyor! Verilen bu “iki örnekte” de ‘Altın Oran iddiası’ ileri sürülürken, “iki ayrı/farklı ölçü”, yani “ölçüsüzlük kullanıldığı” söylenmiyor. Tıpkı Ömer Çelakıl ismindeki hurafecinin, “Şifre” deyip de, “ŞİFRELER (hurafesi) kullanması” gibi; her ne bulmak istiyorsanız, “çok çok ölçüsüzlük” kullanmak suretiyle “bulmak istediğinizi” bulabiliyorsunuz!…

Ölçüsüzlükte sınırötesi olanlar, ‘Altın Oran’ sayılarının, Kur’an’daki karşılığı olarak, Nahl/16. Sure’nin “18. ayetini” vermektedirler ki, bu ayetin bildirdiği ile, iddianın ilgisi hiç bulunmuyor. Çünkü ayette,‘Altın Oranı hurafesi’nden değil, ayetin, Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız…” mealinden anlaşılabileceği gibi de, yemek içmekle ilgili olanların yanındna, mesela, oksijen-atmosfer, bitkiler, hayvanlar, dahası dahası da dahil, Evrenin “kurulumu”, insanoğlunun ortaya çıkması dahil, “verilen nimetlerden” bahsediliyor. Zaten, 18’nci ayetin önündeki 1-17’nci ayetlere baktığımızda bu apaçık bir şekilde görülüyor. Dahası, 16.Sure’nin 4. ayetinde, “O, insanı bir damla sudan yarattı” haberi de var. Tin Suresi’nin 4.ayetinde “İnsanın Yaratılış ölçüsü-Altın Oran”bulduğunu söyleyen “zırva”, bu ayette de, “İnsanın Yaratılış ölçüsü-Altın Oran” ilişkisi bulmalı değil mi? Bulamayacağına göre “yalancı” olmuyorlar mı? Güneş Sistemi’ndeki gezegenler arasında, “sadece dünyamızda (hâlâ da) işleyen”, yaşamın sürmesi için olmazsa olmaz, yerkabuğunun “hareketli” bir yapıya sahip olması da, “nimet” olarak verilmesi yanında, Arabistan dahil, ‘kıta/kabuk’ parçalarının bu ‘hareketli yapı’ sebebiyle konumlarının hâlâ ‘değiştirdiği’  gerçeği de, “Altın Oran zırvalığını” yanlışlıyor.

Eğer “Altın Oran” bir “sistem(ölçü)” ise, her şeyde, her şeye uygulanabilmelidir ki, “mucize” görülebilsin! “Akılçelen” Ömer Çelakıl gibi Müslümanları reforme eden Erdem Çetinkaya, “değiştirdiği ölçülerle-ölçüsüzlükle”, kendi ismini de “bulabilir”, sonra da kalkıp, “mucize” de diyebilir ama, bu “ölçüsüzlüğe” verilecek isim, “sahtekârlık” olur, oluyor. Yok eğer “değildir” deniliyorsa, kim/neyi bulacaksa, “her yere uygulanacak Tek/Bir adet ölçü” kullanarak bulması gerekiyor. Bulup da ortaya koyulana kadar “tarihe gönderiyorum”, Ender Çetinkaya vakası, II.Ömer Çelakıl vakası oluyor. “Altın Oran hurafecilerinin dertlerinin “İslam olmadığı”, “Altın Çağ, Mehdi” beklemelerinden/iddialarından da anlaşılabiliyor. 

Altın Çağ / Mehdi (mi!)…

Erdem Çetinaya ‘kitaplı’, “Sınır Ötesi Yayınları” ve Ergun Candan”lı çalışmaların amacı, ‘İslama’ katkı değil,  Ku’an’da yeri olmayan, “Mesih-Mehdi-Türkler” masalları oluyor. “Kâbe’nin Sırrı” denilen kitabının, 155,156,159,160’ncı sayfasının, okuyucusunu getirdiği nokta; “Tüm bu hadiselerden ifade edildiği üzere, Altın Çağ olarak adlandırılan dönemde Türklere büyük bir dünya devleti kurmak ve Hilafeti yeniden alma imkanı verilecektir…hiç kimsenin hadislerin doğruluğundan…kuşkusu olmamalıdır…Batıdaki ezoterik kaynaklarda ve birçok kahinin ge­lecekle ilgili tahminlerinde de ilerleyen yıllarda İstanbul ve çevresi önemli bir rol üstlenmektedir. Buna işaret ola­rak Sabah gazetesinde yer alan bir haberi sizinle paylaş­mak istedim: Mehdi gelecek, Altın Çağ başlayacak. Nostradamus, Ortadoğu kökenli bir Mehdi’nin Asya’da belireceğini ve onun gelişiyle, Dünyanın 2016-2020 yılları arasında Altın Çağ’a geçeceğini söylüyor.” oluyor.. ‘Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Mehdi’ye zemin hazırlayacaklar. Yani Hz.Mehdi onlar arasında hükümran olacaktır…Bu Hadis Mehdi’nin…Doğudan gelen bir millet içersinde çıkacağını göstermektedir ki bunlar…Doğuda bulunan, sonradan Anadolu’ya yerleşen Türklere işaret etmektedir…Ahir zamanda çıkacak bir zatın eliyle Altın Çağ başlatılacaktır.“ masalları oluyor.  Altın Çağ, Nuh (as.) Dönemi öncesi yaşanmış ve bitmiş bir dönem, Müslümanlar, Altın Çağ-Mehdi, ‘Amerikan Halifesi’ İslamdışılığıyla, her “Yeni Asır (Milenyum)” başı yeryüzüne “Mesih/İsa” bekleyen, “Fundemantalist Anglosakson-Judea Ortaklığı”nın “kucağına” oturtuluyor. Bütün bunlar, “Küreselleşme” denilen Küresel Tek Yapı’, yani “Babil Sendromu çözümü” için gerekiyor…

Altın Orancı ‘II.Çelakılmız vakamız’ Erdem Çetinaya’nın,kitabının 133,143,144’nci sayfalarında İstanbul için yer alan; “Mehdi’nin Hilafeti devralmak için İstanbul’da olacağı”; “Yönetim-Beyin merkezi”; “Altın Çağ’ın merkez şehri” olacağı iddialarıyla, 2004 yılı Haziran’ında, Türkiye Gazete Sahipleri Birliği Başkanı Aydın Doğan’ın, İstanbul’da; “Babil Kulesi’ni İstanbul’da kuralım” öngörüsünde bulunmasını “iyi okumak” gerekiyor. Erdem Çetinkaya, bir televizyon kanalında konuşurken, “Altın Oran Altın Çağ arasında bağ var mı” sorusuna, “Kur’an ayetleri arasında Altın Çağ’a işaret var” cevabını verdi ki, bu da koca bir YALAN oluyor. Kitabının 144’nci sayfasında, “Kudüs’ün, ilham merkezi” olduğunu söylemesi (şifre bu ya), “Babil Sendromu çözümü” için uğraş veren “Kıyametçi Anglosakson-Judea Köktendinciliği”nin ayak izine işaret ediyor! “Babil Sendromu” başlıklı yazım, yaşanmakta olan hadiselerin esasını ortaya koyuyor.

Maya takvimi 2012 (-14-16) dünyanın sonu,Kutsal Gizemler, Serisi, şusu busu, KüreselCİN’lerinyapabilecekleri kötülüklerin tahayyül edilemeyeceği, “Mekke’yi de vurabilecekleri ihtimalleri”bir tarafa, hepİsi zırva, ‘yalancı dolmaların’ yutulmaması gerekiyor. Ne yazık ki de, “Altın Çağ, Nüzül-i İsa ve Mehdi gelecek” Kur’andışılığına ‘sürüklenen’ bazı Müslümanların, “1000 küsur sene önce de” beklenilip de, gelen giden olmadığı yaşanması gerçeği de hâlâ da sürerken farkındalık yaşayamamaları; “Kıyametçi Anglosakson-Judea tuzağına yakalanmış olmaları” oluyor. Bana hiç gerek yok, Mehmet Akif Ersoy rahmetli, zaten ‘son noktayı’ koyuyor:

            Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslam’ı da ”batsın” diye tutmuş, yeriyorsun!

Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden…

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Ahmet MUSAOĞLU / 11.01.2011