Avrupamerkezci ‘Sahte Tarih Modeli’nin, ruhumuza yerleştirilmiş Keşifler, Rönesans, Reform, Aydınlanma palavralarını çöp kutusuna atarak ‘Gerçek Tarih’e baktığımızda, 19. yüzyıla kadar Batı/Avrupa’nın, aslında “geri kalmış bir medeniyet” olduğunu görebilmemizin yanında; tarihinin, feodalite, kapitalizm, sosyalizm, liberalizm şeklindeki tanımlanmasının da “gerçekdışı” olduğunu, tüm ‘Batı Tarihi’nin aslında, Hıristiyan mezheplerinin –özellikle Katolik ve Protestan- çatışması tarihi olduğunu görebilmemiz de mümkün olabiliyor. Bu tarihin, “fundamantalist (köktendinci)” olması sebebiyle, “kendi dışındakilere” yönelik, “sömürge/ölüm tarihi” olma yönü de var ama, esasında, “Sahte/Muharref inanç tarihi” olduğunu görebilmemiz gerekiyor …

İşte, bugünkü yazı konumuz yine ‘Sahte/Muharref tarih/inanca’ dayalı bir öngörüden, Leviathan’dan söz edeceğim, ama önce şu…

Pek çok yazımda, hatta “İsasız Mehdisiz İslam olmuyor mu” isimli eserimde, “Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, “Babil Sendromu çözümü” misyonu yüklendiğini, bununla yeryüzünü“Tek Devlet-Tek Dil-Tek Din”e, yani, insanlığı“aynı tek bir aileye” dönüştürme yolunda ‘Babil Yolculuğu’ yaptırdığını; Tevrat’ın, kendi içersinde bile yanlışlığı çok net görülebilen “Babil Sendromu çözümü amacı” uğruna insanlığın felakete sürüklediğini çokça ifade etmiş bulunuyorum…

Bunun yanında, “Anlosakson-Judea ortaklığı”nın ‘ilk’ başlangıcını, “Fransız İhtilali Dönemi”ne, asıl da, Yahudilerin Avrupa’da ‘vatandaşlık hakkı’ kazandığı 1804 tarihine götürmüş de bulunuyorum. Bugün bu yazımda sözkonusu bu ‘ortaklığı’, daha eski bir tarihe, ‘İngiliz Yahudiliği’ olarak adlandırılan ya da ‘Siyonist Hıristiyanlık’ diyebileceğimiz Püritenlik’e,  16-17’nci yüzyıla kadar indirecek, ayrıca da, “Leviathan / Tek Devlet”den sözedeceğim, yapmakta olduğum imdi bu oluyor…

Püritenler ya da Yahudiler!..

Kendilerini Yahudilerle özdeşleştirdikleri için İngiliz Yahudiliği’ olarak adlandırılan Püritenlik/Presbiteryenlik, 16. yüzyıl ve 17. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan ve İngiltere Kilisesi’ni “Katolikliğin/Papalıktan arındırmayı” amaçlayan ‘bağnaz Protestan/dinsel bir hareket’ oluyor. Püritenler, Luther ve Calvin’in başlattığı “Eski Ahit’e (Tevrat’a) yönelme” hareketini daha da radikal bir çizgiye götürmüş, ‘Yeni Ahid’i öncel yapmaları gerekirken, Eski Ahit’i neredeyse inançlarının ‘tek kaynağı’ haline sokmuş bir ‘mezhep’ oluyor. Bu da doğal olarak, ‘Yahudileşmek’ oluyor.

Sözkonusu bu insanlar/Protestan Hıristiyanların, Katolik Hıristiyanlar ile ‘inanç temelli’ çatıştığı “Otuz Yıl Savaşları (1618-1648)”  onyedinci yüzyılın ilk yarısında tahribat olarak yaşanırken, ‘İngiliz Devrimi’nde (1640-1660)’ yaşanan çatışmaların sebebi ise, İngiltere’de, ‘Püritenizmin’ mi, ‘Anglikanizmin’ mi egemen olacağının belirlenmesi oluyordu (1). Çünkü, Püriternizm için, Anglikanizm’in, Katoliklik mezhebindenpek de farklı bir tarafı bulunmuyordu. Devrim denilen de, Devlet ile Kilise’nin artık ‘aynı’ kalmaması oluyordu. Dahası ise, Cromwell’in iktidara geldiği 1649 yılında, İngiltere’de yaşamaları o tarihe kadar yasak olanYahudilere, İngiltere’ye yerleşme izni veriliyor, “ilk Yahudi göçmenler”, Püritelerin sevinç göz yaşları arasında İngiltere’ye yerleşiyordu. Bu noktada soru şu oluyor: Katolik zulmüne karşı Yahudiler mi Prütenliği “oluşturdu” ya da Prütenler sadece inanç sebebiyle mi Yahudileşti (?) bunu cevabını henüz bilemiyoruz. Bilebildiğimiz, bugünkü ABD’nin temellerinin de; Kuzey Amerika’daki ilk kolonilerin öncüsü olan Püritenler tarafından atıldığı, Amerika’daki –ya da o zamanki adıyla New England’daki/Kuzey Amerikadaki– Püriten çağının, 1620’de Massachussetts’deki kurulan büyük Püriten kolonisi ile başladığı; Püritenler’in taşıdıkları “Yahudi hayranlığını” Amerikan kültürünün merkezine  yerleştirdikleri de oluyor. Püritenler, İsrail’in Filistin’i görmeleri gibi, Amerika’yı, “Vaadedilmis Topraklar” olarak görüyordu. Bugün ABD’de etkin olan “köktenci Evanjelik Protestan mezhebi”, dünkü Püritenlerin bugünkü devamı gibi duruyor. Bu her ‘iki mezhep’ aslında tek bir mezhep, ‘Hıristiyan Siyonist’ hareket oluyor. “Anglosakson-Judea” olan bu insanların amacı, “Küresel –Tek- Devlet /Leviathan’ı” kurmak oluyor… 

***

 Leviathan ya da Tek (Küresel) Devlet

İşte, “Leviathan” isimli kitap, İngiliz siyaset ve ahlak felsefesinin kurucusu –koyu bir Püriten taraftarı olan– Thomas Hobbes(1588-1679) tarafından, tam da bu dönemde, ABD’de koloniler türediği dönemde, 1651’de yazılıyor; tıpkı “Babil Sendromu çözümü” öngörüsü, “Küresel -Tek- ‘Devlet-Dil-Din’ gibi, Leviathan da ‘Tek Devlet’ öngörüyordu. Hobbes’in kitabının isminin, “Leviathan: Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti” olması da zaten, Leviathan’ın, “Devlet” olduğu görüşümüzü doğruluyor.

Leviathan için, kötülüğü temsil eden (Kitabı Mukaddes, Eyub Kitabı, Bab 41’de ‘Livyatan’ adıyla geçen) “Su yılanı/canavarı” denilse de, Hobbes’in öngörüsü, sadece Püritenlerin değil, “tüm insanlığın”, haklarından vazgeçip kendisine devredeceği, “Tek Devlet”; ‘Canavar -Tek- Devlet’ oluyor. Thomas Hobbes’in aşağıdaki açıklaması da zaten, “Tek/Canavar Devlet’ olduğunu ortaya koymasının yanında, “yeryüzünün meyvelerini güvence altına almaktan”bahsetmesi ile de, yeryüzü kaynaklarının sadece Protestan Hıristiyanların olması gerektiğini savunup “yok edicilik” yapan Malthusculuğa ve Sosyal Darvinizme zemin olduğunu da ortaya koyuyor:

 “Onları (vatandaşları) yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermekten engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insan ya da insanların meclisine vermektirinsanlar birbirlerine ‘ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu DEVLET ya da Latince cıvıtas olarak adlandırılır. Bu büyük LEVIATHAN’ın doğması demektir.”

Thomas Hobbes’in bu görüşlerinin yer aldığı ünlü eseri ‘Leviathan’ın kapağında, sol elinde süslü bir asa, sağ elinde ise kılıç taşıyan bir kral figürü; kralın gövdesinde de, bir sürü “küçük insan figürü” bulunması, Leviathan’ın yani “Canavar –Tek- Devlet”in egemenliği altında yaşamaya ‘mecbur kılınmış’ insanları temsil ediyor. İnsanların, bir araya gelerek bir ‘Sosyal Kontrat (toplum sözleşmesi)’ yapmaya mecbur kılınması ise, “tüm hakların Leviathan’a bırakılacağı” anlamına geliyor ki, bu da sözkonusu canavarın, “Canavar -Tek- Devlet“ olduğunu gösteriyor.Hobbes’un söylediği de zaten bu, yani,  Leviathan (Livyatan)’ın canavarolduğu değil, devletin ‘Tek Devlet’ ve bu ‘Tek Devletin’ dev bir “canavar gibi” etkin –Malthuscu ya da Sosyal Darwinist Devlet-olması gerektiği oluyordu: “..Hobbes’in söylemek istediği, devletin dev bir canavar gibi, etkin bir şekilde hareket edebilmek için Tek Bir Yöneten Akla ihtiyaç duyduğudur. O halde monarşi (-yani Tek Devlet yönetimi) öteki bütün yönetim biçimlerine tercih edilmelidir…Hükümdarlara, özellikle Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere, hiçbir gruba ya da kurumun kendileriyle uyrukları arasına girmesine izin vermemeleri tavsiyesinde bulunur.” (2). Görüldüğü gibi de Leviathan, ‘Su yılanı/canavarı’ değil, Canavar -Tek- Devlet”; amaca giden yolda kendisine “engel oluşturabilecek” olanlara (Su yılanı/canavarı denilenlere) “tehditkar” da olan bir devlet oluyor. Hobbes’in öngördüğü devlet, “Kilisenin de ‘hükümranı’ olacak ”Tek Devlet” oluyordu.

Batı teolojisinde Leviathan’ın, “Kıyamet günü” ortaya çıkan canavar olduğu, Kıyamete ilişkin yazılarda canavarın, “dünyanın sona ermesinin eşiğinde” ortaya çıkıp terör yönetimi kuracağı söyleniyor ki (3), bu tanımlama, 21’nci yüzyılın yaşadığımız bu ilk çeyreğinde, “Tanrılarını yeryüzüne” bekleyen dünkü Püritenler diyebileceğimiz bugünkü Evangelistler’in, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler ‘vurgunlarından’ sonra dünyada yaygınlaştırdıkları, “İslam/terör” çığırtkanlığını, dolayısıyla da, “bugünkü Su yılanı/canavarı kabul edilen” İslam/coğrafyasında “estirdikleri terörü” de göstermesinin yanında, bu defaki ‘Tek Devlet’in “İslam/coğrafyasını” kapsaması istenildiğini de gösteriyor…

Peren Birsaygılı Mut, bir ‘internet/web sitesi’nde yayımlanan, “Ortadoğu’nun Leviathan’ı” başlıklı yazısında (16.06.2010), Leviathan için; bugün akıllara İsrail’i getiriyor açıklaması yapsa da, Leviathan, ‘Babil Sendromu çözümü’ ile amaçlanan “Tek (Küresel) Devlet”, yani “Küresel -Tek- Devlet, Dil, Din”in toplamı oluyor, yoksa tabii ki, “küçük İsrail” olmuyor. Hobbes’in, ‘sosyal kontrat teorisini’ uygun bulup uygulayan devletlerde monark/kralın ‘canavarlık’ yapmış olması, ‘torunları’ Protestan Papazlardan Robert Malhus’un (1736-1834) Malthusculuk ya da Charles Darwin’in (1809-1882) Sosyal Darwinizm’in, 18-19’ncu yüzyıllardaki “yokediciliklerinin” de açıklaması oluyor. Yok edicililerden  ‘kurtulmak/güvenlik’ isteyenlere öngörülen ‘Sosyal Kontrat’, Küresel –Tek- Yapı’ya ‘teslim olun’ demek oluyor..

***

‘Yeni Sosyal Kontrat’ ve “Küresel –Tek- Devlet”

Fundemantalist Anglosakson-Judea ‘özdeşliği’nin düşü olan “Tek Devlet/Leviathan”, Rio de Janeiro’da, 1992’de yapılan; “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ve Bildirgesi”ile sahne almış bulunuyor. “Nabucco Babil Yolculuğu Küresel Isınma Tuzağı” isimli eserimde ifade ettiğim gibi de (s.387,388), sözkonusu bu zirve, Küresel Isınma yalanını üretmesine paralel olarak, Sürdürülebilir gelişme/kalkınma’ kavramınıdaha doğru bir ifade ile de, “Küresel Tek Yapı (Tek Devlet)” amacınagiden yolun ‘temel taşlarını’ döşerken, katılımcı mekanizmaların ve süreçlerin, “Birleşmiş Milletler”ce, yani, üye tüm hükümetlerce benimsenmesini de sağlıyordu. Rio’da (1992) imzalanan ‘Küresel Sözleşme (Ön/Sosyal Kontrat)’ ile devletler, kendi rızaları ile kendilerini tasfiyeye –Tek Devlet’e- eklemlenmeye imza atmış oluyordu

Leviathan’ı, yani ‘Küresel Devleti’ oluşturacak bu “Küresel Sözleşme (-Hobbes’in öngördüğü Sosyal Kontrat)” imzalanması ile birlikte, devletlerarası ilişkilerde ‘çevre’ tanımı, ‘Sürdürülebilir kalkınma’ ‘elde etmek’ için merkeze oturtuluyor; bu merkez temelli ‘evrensel ortaklık ruhu’veya ‘evrensel bilinç’ oluşturulması, ‘ortak (Tek) hedef’ oluyordu. ‘Küresel Isınma yaşanıyor’ yalanı ve ‘Sürdürülebilirlik’ zırvası üzerinden ‘Fundemantalist Anglosakson-Judea’nın ‘ortak gelecek’ hedefi olan Küresel (Global)Sürdürülebilirlik, yani ‘Tek İdare-Devlet’ amaçları formüle ediliyordu. İnsanlığın geleceği, 1992 Rio Zirvesi ve onun eksikliklerinin tamamlayıcısı olan, ‘2000 Yılı BM Milenyum Zirvesi (Deklarasyonu)’ üzerinden ‘dizayn’ ediliyordu. Yeni Bin Yıl’ın (2000) başlangıcında New York`ta yapılan, ‘Bin Yıl Zirvesi’ne, aralarında Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer‘in de bulunduğu 189 ülkenin devlet ya da hükümet başkanları katılıyor, günümüzün en güçlü ve öncelikli “küresel taahhüt belgelerinden biri” olarak kabul edilen, ‘Birleşmiş Milletler Binyıl (Milenyum) Bildirgesi’, bir anlamda, Thomas Hobbes’in öngördüğü ‘Sosyal Kontrat’ın imzalanması oluyordu. Binyıl Bildirgesi’nde, “tüm dünyada adil ve kalıcı bir barış sağlanması” kararlılığı dile getiriliyor ama, en temel sorunun; ‘Küreselleşmenin tüm insanlık için olumlu bir güce dönüştürülmesi’ olduğunun vurgulanması, yani ‘Küreselleşmiş insanlık’ öngörülmesi, ‘Küresel Tek Yapı’, Tek Devlet/Leviathan oluyordu. Birleşmiş Milletler Anlaşmalarının “evrensel (küresel)” oldukları ve onlara itaatin (!) vurgulanması da zaten, “Küresel –Tek- Yapı”ya uzanıldığını gösteriyor. Küreselleşmenin, yani “Evrensel –Tek- Yapı’nın (Devletin/Leviathan’ın)” insanlık için “en doğru yapı”olduğunun ifade edilmesi de, KüreselciNerin ‘arka plan’daki inancını; yani, “Babil Dağılışı (Sendromu)’ sonrası insanlığın farklılaştığı ve bu farklılaşmanın çatışma meydana getirmesi sebebiyle “insanlığın yeniden bir araya gelme, yani “Tek Aileye dönme” amacını gösteriyor. Bildirgede (Sosyal Kontrat’ta) uygarlıklar arası “Diyalog (hurafesi)” öngörülmesi de, “Küresel -Tek- Yapı” için olurken, kaynakları insanlığa yetmeyecek kadar “kıt gezegen inançları” ise, “Canavar -Tek- Devlet”inMalthusculukya da Sosyal Darwinizm uygulaması (yok edicilik yapabilecekleri) öngörüleri oluyor.

İşte, Leviathan (Tek Devlet) amacı, Birleşmiş Milletler (BM) vasıtasıyla ‘meşrulaştırılıyor’, neredeyse bütün insanlık ve bütün ülkeler, Babil Yolculuğunu sürdürmesi için fundemantalist ABD (Anglosaxon-Judea) aktörü BM’ye ‘teslim edilmiş’ edilmiş bulunuyor. Çünkü, “İngiliz (Anglosakson) Yahudisi” denilen Thomas Hobbes’in, “Leviathan” adlı eseri, batı siyaset felsefesinin izleyeceği yolu çizmiş ve başucu eseri yapılmış bulunuyor. Hâl bu olunca da, “Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, Fransız İhtilali döneminde başladığı ileri sürdürdüğüm ortaklığını, Thomas Hıbbes’’in Leviathan’ına kadar indirebiliyoruz…

***

Leviathan ‘Devleti ve Yılanı’

Hâlen dünyada, ‘Küreselleşme (Küresel Tek Yapı amacı)’  adı altında uygulanmakta olan,  ‘inanç aktarımı’, yani ‘uygar (insan) olmayanları’ uygarlaştırmak (insanlaştırmak, olmuyorlarsa yok etmek) oluyor. Bu sebeple, ‘Fundemantalist Batılı Beyaz Adam’ın “dininin üstün olduğu” ilkesi anlaşılmadan, dünyada yaşananların sağlıklı bir değerlendirilmesi yapılamaz, yapılamıyor.

Yahudiler gibi Anglosaksonlar da, “Eski Ahid/Tevrat” üzerinden ‘seçilmiş-üstün’ insan olduklarını kabul ediyor. İnançlarını dış politikalarında hayata geçiren bu insanların her davranışların kökeni, ‘Sahte/Muharref inanç’ önermeleri oluyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile birlikte Beyaz Saray Oval Ofis’te, Başkan Bush ile görüşmesi sırasında birdenbire ortaya çıkan ‘At Sineği’ veya ‘Küresel Isınma/Göksel felaket yalanı” ve bu ‘BM üretimi yalana) paralel olarak anlatılan ‘Kurbağa metoforu’nun kökeninin (de) ‘Eski Ahid (Tevrat)’de olması gibi (Bknz. -Küresel Isınma Tuzağı- isimli eserim), Leviathan da –Tek Devlet düşüncesi de– kökenini Tevrat’ta buluyor.

Leviathan, Tevrat’ta (Eski Ahit /Esaya 27:1) Su yılanı -deniz canavarı Livyatan-, kötülüğü temsil eden bir canavarın adı olarak (da) geçerken, aynı haberin devamında ise, RAB’ın Livyatan’ı cezalandıracağı da bahsediliyor:

Yeşaya 27.1

O gün RAB Livyatan`ı, o kaçan yılanı, Evet Livyatan`ı, o kıvrıla kıvrıla giden yılanı.

Acımasız, kocaman, güçlü kılıcıyla cezalandıracak, Denizdeki canavarı öldürecek.

Tevrat’a göre, “Leviathan”, Rab’ın cezalandıracağı bir ‘Su yılanı/canavarı’ olarak algılanmaktadır. Fakat diğer taraftan, RAB tarafından yenilgiye uğratılıp öldürüldüğü de bildiriliyor:

Mezmurlar 70:12-14

Ama geçmişten bu yana kralım sensin, ey Tanrı, Yeryüzünde kurtuluş sağladın.

Gücünle denizi yardın, Canavarların kafasını sularda parçaladın.

Livyatan`ın başlarını ezdin, Çölde yaşayanlara onu yem ettin.

Livyatan, aşağıdaki Tevrat haberini de gözönüne aldığımızda, hem RAB’bın yarattığı, hem de savaşıp öldürdüğü bir yaratık oluyor, dolayısıyla da ortaya çıkan çelişki de görülebiliyor.

Mezmurlar 104:24-26

Ya RAB, ne çok eserin var! Hepsini bilgece yaptın; Yeryüzü yarattıklarınla dolu.

İşte uçsuz bucaksız denizler, İçinde kaynaşan sayısız canlılar, Büyük küçük yaratıklar.

Orada gemiler dolaşır, İçinde oynaşsın diye yarattığın Livyatan* da orada.

Diğer taraftan, Eyub Kitabı, Bab 41’de (1-34), insanın birey olarak rahata, güvenliğe ve huzura kavuşmasının bedeli anlatılmakta, RAB’bın, Livyatan (Leviathan)’ın, “ömür boyu köle olması için anlaşma yapmasından da” söz edilmektedir:

Eyüp Bölüm 41

1. Livyatan`ı çengelle çekebilir misin, Dilini halatla bağlayabilir misin?

2. Burnuna sazdan ip takabilir misin, Kancayla çenesini delebilir misin?

3. Yalvarıp yakarır mı sana, Tatlı tatlı konuşur mu?

4. Seninle antlaşma yapar mı, Onu ömür boyu köle edesin diye?

Leviathan, Hobbes’de, “herşeye egemen olan” devlet; “Canavarlık yapan devletin simgesi”  oluyor. Ama aynı zamanda, “Dili bağlanacak, burnuna ip takılacak, kancayla çenesi delinecek, ömür boyu köle edinilmesi” öngörülen “Su yılanı/canavarı/kötülük simgesi” de oluyor…

Leviathan ‘Su yılanı/canavarı’ değil, “adeta bazı beşerin (dünlerde Katoliklerin, ama şimdilerde Müslümanlarınkölelik tabusu” oluyor. Yapıla(n)cak ‘Sosyal Kontrat’ta, sözettiğimiz ‘bazı beşer’in (uygar olmayan, barbar olan, uygarlaştırılmaları gereken bizlerin,Yoksul/Güney ülkelerin) etrafını ‘çepeçevre kuşatmış’ bir kavram oluyor. Ya da bu ‘bazı/beşer insanlar’, Leviathan’a, yani “Küresel –Tek- Devlet”e kurban edilen zavallı (!) varlıklar oluyor. Leviathan’ın hükmettiği hayatta, Leviathan’ın önünde diz çöken maneviyatlar, terk edilen inançlar, kökünden koparılmış milletler/köleler bulunduğu için de, “Sosyal Kontrat yapanlar” ile, “Sosyal Kontrat’ı imzalayanlar”ın “hepsi birlikte” Leviathan’ı oluşturuyor. Yapılan ‘Sosyal Kontrat’ ile, “tüm hakların” Leviathan’a bırakılması da zaten, Leviathan ile kastedilenin “Tek -Küresel- Devlet (Babil Sendromu çözümü olan Tek Devlet-Dil-Din’)” olduğunu gösteriyor. Leviathan’ın “kanun koyucu”, tüm haklarını Leviathan’a bırakanların (!) ise, bu kanunlara “muhtaç olanlar” olması da, Leviathan’ın “Su yılanı/canavarı” değil, ‘Devlet’ olduğunu, “Su yılanı/canavar” denilenin “kötülüğü”  temsil ettiğini gösteriyor.

***

‘Yeni Su yılanı’ Leviathan…

1989 yapımı Leviathan filmi de, tıpkı Hobbes’in “Leviathan” kitabında olduğu gibi; “şirket (monark)” ile “bireyler/insanlar” arasında “Sosyal Kontrata” bağlı ilişki ağı bulunduğunu ve bu ‘Sosyal Kontrat’a hiç kimsenin karşı çıkamayacağını, krallardan, hükümdarlardan, diğer din mensuplarından, bireylerden eğer karşı çıkanlar olursa da, yok edileceklerini gösteren bir film oluyor. Filmde, Leviathan/canavar(lar)ın, “kanla beslenme” özellikleri olması, Levıathan’lı “Püliriten/Protestanlığın” ve sonrasında gelen “Malthuscu ve Sosyal Darwinist Protestanlığın” ‘kanla beslendikleri’ gerçeği ile örtüşüyor. Filmin ilginç bir başka sahnesi ise, kıyafetinin göğüs kısmında ismi olan, “De Jesus (İsa kurtarıcımız, İsa kurtarır)” yazan kişinin, genetik alterasyona (dönüşüme) uğraması sonucu ‘Su canavarına’ dönüşmesi ile “kötülük sergilerken”, canavara karşı koyan ‘canavarlaşmamış (Sosyal Kontrat imzalamış)’ bireylerle yaptıkları ‘çatışmayı’ kaybetmesi sonucu, “De Jesus”un canavarlaşmamış kahramana, “Beni öldür” demesi oluyor. Çünkü biliyoruz ki, “Anglosakson-Judea ortaklığı”, tarihi boyunca savaş halinde olduğu Katolikliğin, “Tanrısını (Tanrı İsa’yı)” öldürmüş (!), “Katolik akidesinin” temel esası olan “Tanrı/İsa inancı” yerine, “insan/İsa inancını” neredeyse yerleştirmiş bulunuyor. Levıathan (Anglosakson-judea ortaklığı/amacı), Katoliklik ile savaşını artık kazandığı için de “Yeni Su yılanı/canavarı” “İslam olan” oluyor. Tevrat’ın tanrısı RAB’bın, daha sonra da Müslümanların ‘(haşa) Tanrısı Leviathan’la çok çetin bir savaş vermesi de zaten bunun gereği oluyor.

***

Leviathan’da “birlikte” yaşamak mümkün mü?..

Leviathan ‘amacı’, Katoliklik Hıristiyanlığı yok etmesinden (gücünün teslim alınmasından sonra) sonra ‘ürettiği’ bu “Yeni Su Yılanı’na (kötülük dediğine)” kitaplar, filmler ile de saldırılıyor. 2007 yılı yapımı Arranged filmi, bir ilkokulda öğretmenlik yapan Yahudi Roha ile, aynı okulda öğretmen olan Suriyeli Müslüman Nazira’nın, arkadaşlık hikâyesini konu edinirken, bir “Sosyal Kontrat” yapar gibi, “Birlikte yaşamak zor değil’ sunan bir film oluyor…

Bu noktada sorun şu ki, “Leviathan’da (birlikte) yaşamak” mümkün müdür?..

Müslüman ile Yahudi olanın “birlikte” yaşaması mümkün ise, “Levithan (inancı)” ya da “Üstün din Prütenlik/Yahudilik inancı” ne olacak, “Ben Müslümandan da üstünüm inancı’ terk edilecek midir? Birlikte yaşamaya ‘Leviathan Devlet” amacı diyecektir? Ya da “Amerika (Anglosakson-Judeaİmparatorluğu”nun BM üzerinden “Leviathan’a dönüşüyor” olmasını kim nasıl durdurabilecektir!..

Birlikte yaşamak öngören Arranged filminde,iki öğretmenin, birlikte sınıfları birleştirerek yaptıkları bir derste, Kızılderili bir adamı tanıtan Nazire’ye (Müslüman olana), Müslümanların Yahudileri öldürmesinden söz ettiriliyor ki, bu da, ‘Leviathan’ı oluşturmak için çekilen bir filmde bile, gerçeğin nasıl tersyüz edildiğini, istenilse de “Leviathan” da “birlikte yaşanılamayacağını” gösteriyor…

Leviathan’ı yazan İngiliz Thomas Hobbes’e (1588-1679) savaş açan, yine İngiliz, ama onun gibi Protestan değil, Katoliklik taraftarı olan John Wallis’ın (1616-1703; bizim Leviathan, özellikle de rahipleri, din adamlarını ve dini hedef alıyor, Hobbes Kilise için tehlike oluşturuyor derken, Hobbes ise, Wallis ve arkadaşı için; “ ‘Hadi işinize gidin medeniyetsiz papazlar’, ‘insan olmayan ilahi kişiler’, ‘ahlak bekçileri’, ‘kötü bir çift İssakar’.. ” diyordu (4). Püriten/Protestan Hobbes’in “Yahudi/ler özdeşleşmesi” bu hitapta da görülüyor. Tevrat’tan alınma bir isim olan “İssakar”, para (-menfaat) için ilkelerinden vazgeçen bir uşağı tanımlamak için kullanılıyordu. Şimdilerde, ilkelerinden, haliyle inancından vazgeçenler kim; bugünlerin/Müslüman “İssakar”ları diyebileceklerimiz kim/ler!..

Trabzonluyuz, şöyle diyelim; “Kim ula, kim!”…

“İslam olanı” Anglosakson-Judea şirketi’nin Leviathan ‘düşü’ korkutmuyor,bizi korkutan, “kimliğimizi bozan/kırıp” Hıristiyan ve Yahudilerle “aynileştirenler (farkımızı yok edenler)” oluyor. Bunun için sorulmalı, Leviathan’da yaşamamızı “isteyen” Müslümanlar içindeki ‘Su canavar(lar)ı’ kim/ler!…

Bir düşünün… “Müslümanım demelerine rağmen ‘Kilise de isteyenler’ ya da gavurlara ‘dostum’ diyenler olabilir mi!”…

Her kimlerse, onlara da hatırlatıyorum; “Leviathan (Tek Devlet/ciler)” sizinle “Sosyal Kontrat” imzalasa da, onu asla tanımaz. Katolik Hıristiyan ‘kardeşine’ acımayan ‘Leviathan/KüreselciNler’, siz dininizi değiştirseniz de, sizi kendinden asla saymaz. Bu ‘uyarımı’ dikkate alıp, “İslam olanı” reforme etmekten artık vazgeçin, çünkü; yeterince zarar vermiş bulunuyorsunuz. “Müslüman, Müslümandır”, “gavur da (öteki de) gavur/gayrimüslimdir (öteki’dir)”… Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler, “birlikte, yani Tek -Devlet-Dil-Din” olarak değil, “çeşitlilik” olarak yaşamalıdırlar, “İslam olan” bu, bilimsel olan da bu oluyor. Bu gerçeğe rağmen de, “Müslüman/İslam/ı” neredeyse “gavur” yaptınız, ama unutmayınız ki, ‘Hesap Günü de var’; eğer ‘inananı’ varsa, “Kilise mi istedin” ya da “dostun kim olmalıydı?” diye de sorulma ihtimali bulunuyor, (siz de) bekleniyorsunuz!..

Ahmet MUSAOĞLU / 05.09.2010