Bir öğrenci kardeşimiz, web sitem üzerinden bana Ömer Çelakıl’ı konu edinmeseydi, köşemde yer bulamazdı; çünkü kıymetlidir yazı alanım benim. Fakat, İslama zararları bilinmesi gerekir diye, bugün bu köşede konuk olacak…

2000’li yılların Kıyamet Yılları olduğu ve 2012-14 tarihlerinde Kıyamet yaşanıp ‘Yeni (Altın) Çağ’ başlayacağı iddialarının yayın dünyasında ‘ilk sahne alması’, E.Candan’ın, Kıyamet Alametleri (2000) kitabı ile oluyordu. Bu kitapta, Kıyametin 2000’li yıllarla başladığıtüm kahinlerin de Kıyametin meydana geleceği tarih aralığı olarak 2000’li yılları gösterdiği, Altın Çağa yaklaşıldığı ileri sürülüyordu (1). Benzer öngörüleri ortaya koyan ikinci kitap ise, yine aynı yayınevinden Ömer Çelakıl ismi ileçıkan, Kur’an-ı Kerim’in Şifresi (2002) isimli kitap oluyordu. Bu kitapta, “Kur’an-ı Kerim’in…2000’li yıllar ve sonrasıyla ilgili de hâlâ gerçekleşmesi beklenen çok önemli kehanetleri daha bulunmaktadır2012-2013 yılları dünyamız- için birçok bakımdan önemli bir tarihtir… Girilecek bu Yeni Çağ…Bu tarih…Dini terminolojide geçen Kıyamet kavramına karşılık gelir.” deniyordu (2). Bu iki kitabı çıkaran yayınevinden çıkan, Joseph Noah’ın,  Tevrat’ın Şifresi ve Gizli Kehanetler (2003) kitabı da, yine benzer öngörülerde bulunuyordu: “..Şifre araştırmaları Kıyametin büyük bir olasılıkla 2005 ve 2012 yılları arasında başlayacağına işaret eder…Tevrat’ın şifresinden çıkartılan 2012 yılı çok önemlidir…-Kur’an-ı Kerim’in Şifresi- isimli kitabımızda da bu tarihe ulaşılmıştı.  Şimdi de bu tarih Tevrat’ın şifresinden çıkmış bulunuyor.” deniyordu (3).

Aynı yayınevinden çıkan ve benzer öngörülerde bulunan bu üç kitapta yer alan ve neredeyse tamamı aynı olan Tablo, her üç eserin de tek elden ve aynı amaçla çıkmış olabileceğini düşündürtüyor. Sözkonusu Tablonun her üç kitaptaki isminin aynı; “Dünyamız’ın Ruhsal ve Fiziksel İlerleme Süreci” ismini taşıması da zaten, bu düşüncemizi destekliyor. Bu durum aynı zamanda, Ömer Çelakıl’ın, ‘Kur’an’ı Kerim’in Şifresi’isimli kitabın Yazarı olmadığının bir delili de olabiliyor…

Hatırlanırsa da, Ömer Çelakıl kamuoyu önüne; Kur’an-ı Kerim’in Şifresi (2002) isimli kitabın Yazarı olarak çıkmıştı. Fakat, Ömer Çelakıl Yazar gibi görünmüş olsa da, bu bildiğimiz anlamda bir Yazarlık değildi. Kitabın ön kapağına ‘Ömer Çelakıl’ ismi koyulmasına rağmen, kapak içine konan bir kısa zorunlu not; Kitap,Ömer Çelakıl’ın çalışma notlarından Ergun Candan tarafından derlenerek hazırlanmıştır yazılı notu, Ömer Çelakıl’ın; Yazar anlamında Yazar olmadığının, kamuoyunun yönlendirildiğinin delili oluyordu…

* * *

Ömer Çelakıl’a atfen çıkan; Kur’an-ı Kerim’in Şifresi var iddiasına baktığımızda; kitabın arka kapak yazısında, “..yazarımız…gizli bilgilerin Kur’an-ı Kerim’de bulunduğunu, kendisinin çözdüğü BİR ŞİFREYLE ortaya çıkarttı.” açıklamasında görüldüğü gibi bir “genel şifre” sözkonusu değildi. Şifre olarak bazen; 1-Surenin numarası, 2-Surenin İniş Sıra Numarası, 3-Surenin Ayet Sayısı şeklinde bir sıralama (s.255’de), bazen de; 1-Anahtar Ayet, 2-Surenin Numarası, 3-Surenin İniş Sırasışeklinde (s.257); ya da bazen; 1-Surenin Numarası, 2- Surenin Ayet Sayısı, 3-Surenin İniş Sırası şeklinde (s.259) bir sıralama kullanılıyor. Ayrıca da, bazı Sure’lerin başına 19 veya 20 rakamı getirilmesi ile, dört haneli bir sayı elde edilmesi gibi bir Şifre (s.263); ya da, Mukatta Harfleri ile başlayan Sureler için, “Diğerlerinden farklı olarak bu surelerde, kuralımızda küçük bir değişiklik yapıyoruz.” denilen bir başka şifre uygulanıyordu (s.68). Bir de; “..genel kuralımıza uymamakla birlikte merkez sayısının birler basamağını da elde ettiğimiz sayıya dahil ediyoruz.” şeklindeki Şifre ortaya konuyordu (s.298). Ortaya koyulan Şifre değil, Şifre saçmalığı oluyordu. Bir Sure’ye uygulanan kuralın, diğer Surelere uyguladığında tutmadığının açıklanması ile (s.60); elde edilen sayının Miladi bir tarih değil de, Hicri bir tarih çıkması halinde kuralın bozulup, sorunun Hicrî tarihler için geliştirilen ek bir yöntemle aşıldığının ifade edilmesi de zaten (s.66), ortada Şifre denilebilecek bir kural olmadığının, yani Kur’an’a ait bir Şifre bulunmadığının delili oluyordu…

Çelakıl’lı kitap; Kur’an’ı, Şifre Kitabı gibi göstermesinin yanında; kehanet kitabı gibi de gösteriyor, ama aynı zamanda, İslam geleneğinde Muharref kabul edilen Tevrat/İnciller ile de örtüştürüyordu:“Kur’an’da tespit edilen gizli bilgilerle Tevrat ve İncil’deki gizlenmiş bazı bilgilerin birbirleriyle paralellik göstermesiydi…Bu gizlenmiş bilgiler arasında…geleceğe dair kehanetler bulunuyordu… Tevrat’ta Nuh’un Gemisi’nin Ararat Dağları üzerine oturduğu ifade edilmektedir. Ararat eski dönemlerde bugünkü Ağrı ili ve Ağrı Dağı’nın bulunduğu bölgeye verilen bir isimdir. Kur’an’da dile getirilen Cudi Bölgesidir. Bizim kanımızca her iki kutsal kitap da aynı bölgeye işaret etmektedir… Kehanet niteliği taşıyan İncil’deki bu ayetlerle, Kur’an’daki ayet ve sureleri karşılaştırdığımızda her iki kutsal kitap arasında bu konuyla ilgili ne kadar büyük bir paralellik olduğu derhal farkedilmektedir.” açıklamaları bu oluyordu (s.13,36,42,305). Bu durum Çelakıl’ın; yanıltan biriolduğunun delili oluyordu. Çünkü, Kur’an ile, Tevrat aynı şeyi söylemiyor; Ağrı da Ararat; Ağrı Bölgesi de Cudi Bölgesi olmuyordu (4). Zaten de, Ömer Çelakıl’ın; 2006 Haziran sonu veya Temmuz başı katıldığı Savaş Ay’ın Tv. programında; konuklar arasında bulunan Serkan Tekin’in; Nuh’un Gemisi’nin yeri için, Şırnak’taki Cudi Dağı’nı belirtmesi karşısında; Ağrı Dağı iddiasının aksine, Şırnak’taki Cudi Dağı’nı ifade etmesi, yalan söylediğinin delili oluyordu…

* * *

Akılçelen’in televizyonlarda ilk sahne alması, eğer yanılmıyorsam, Ahmet Hakan’lı ‘Kanal 7’ televizyonu ile başlamıştı. O dönemde Müslümanların kandırılmasına vesile olan Ahmet Hakan, bugünlerde; “Önceleri bin bir nazla çıkıyordu ekranlara. Sonra nazı kesti. Çağrılınca hemen üzerine atlamaya başladı. En sonunda ise ‘Yeni şifrelerim var! Kıyametin ne zaman kopacağını haber vereceğim’ diye televizyon kanallarını aramaya başladı…Bugünlerde yeniden gündemde. ‘Mars’ta hayat var’…Ayrıca dünyamızın susuz kalacağının da Kuran’da şifrelendiğini iddia ediyor…Ancak kötü bir haberimiz var: Çelakıl Arapça bilmiyor! Arapça bilmeyen birinin Arapça kelimelerdeki harf sayısını çıkaramayacağını da bilmiyor. Yani harf sayılarıyla kurduğuteorisinin baştan sona yanlış olduğunu anlayamıyor. Ya da anlıyor da anlamamaktan geliyor. Kısacası ‘tüccar şifreci’ oyununu oynamaya devam ediyor…ben bu işten sıkılmaya başladım.” diyordu ama (5), Ömer Çelakıl vakasının asıl sıkıcı tarafıÇelakıl’ın, Kur’an’ı; özel/gerçekkutsal kitap olmaktan çıkarması, reformist uğraşları oluyor…

Konumuz Şifre olunca, bir de ‘şifre’ sunuyor, diyorum ki: Ömer Çelakıl’ın, ‘ilk kopyalama’ tarihini bildirdiğini ileri sürdüğü Alak Suresi’nin, aşağıdaki 14-16’ıncı ayetleri, Doly’emi benziyor yoksa!… Sizce kime ne diyor:

“O adam Allah’ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu?…“Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkar ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.”…

Ne şifre ama!.. Hadi bakalım, kim bunu çözebiliyor!.. Akılçelenler mi sözkonusu yoksa!..

ÖMER ÇELAKIL (DENİLİRSE) CEVAPLA….

“ÂLAK SURESİ DOLY’YE Mİ İŞARET EDİYOR, YOKSA…”

Ömer Çelakıl nam (bir ilahiyatçının soyadı tanımlamasıyla, akılçelen) şahsın KENDİ YAZMADIĞI, isminin kullanıldığı kitabında (!), ‘sure’ numaralarından çıkan sayısal mesaja örnek olarak gösterilerek…

Kur’an’ın 96’ıncı (Âlak) suresinin insanın yaratılışından (alaka’dan) bahsedilmesinden hareketle, Sure’nin 19 ayetten oluştuğu, Sure numarası olan 96 rakamının önüne sure sayısı olan 19 sayısını getirince de 1996 tarihi elde edildiğini, ilk kopyalamanın (-Dolly isimli koyun) tarihinin de 1996 olması sebebiyle, bu hadisenin Kur’an’da bildirilmiş olduğu ileri sürülmüştür.

Dolly hadisesinden sonra, hatırlayınız, insanın da kopyalanabileceği şamatası  ülkemiz dahil bütün Dünya’yı sarmıştı. Oysa, olan (olacak da olan) bir şey yoktu . Olan için, “277 denemeden sadece birinin başarılı olması başta olmak üzere, çoğu uzmanın takıldığı pek çok soru işareti var. Herşeyin ötesinde, herhangi bir olgunun bilimsel bir gelişme olarak kabul edilmesi için sürecin yinelenebilirliğinin gösterilmesi gerekiyor. Bir embriyolog Jonathan Slack, çok daha temel şüpheleri öne sürüyor. -Araştırmacılar, yumurta hücresindeki DNA’ları tümüyle temizleyememiş olabilirler. Dolayısıyla Dolly, sıradan bir koyun olabilir.-(deniyordu)” (Ö.Kurtuluş, Bilim ve Teknik Dergisi,Sayı:353,s.46).   

Nottingham Üniversitesi’nden Prof.Keith Campbell (-kendisi Dolly’yi ortaya çıkaran ekipten), Doly hadisesinde son durumu şöyle açıklıyor, “Klonlamanın çok pahalı ve verimsiz olduğu ortaya çıkıyor.” diyordu (Milliyet Gazetesi, 28 Haziran 2000, s.11) . Yetişkin bir koyunu klonladığı ileri sürülen ekbin başı, Edinburgh Roslin Enstitüsü’nden İskoçyalı bilimadamı Ian Wilmut ise, insanları klonlama teknolojisi için kabul edilebilir bir uygulama bulamadığını ve böylelikle bu tip teknikleri yasaklamak için ortada bir neden olmadığını, şu anki teknikleri insan üzerinde denemek insanlık dışı bir şey olacak ve bu gerçekleşmeyecek diyordu (S.Arıt: Bilim ve Teknik, Sayı:354,s.12). Yani kopyacılar, insan kopyalayacağız iddiasında olanlar da sınıfta kalmıştı.

Dolly’i ortaya çıkaran Wilmut ve ekibinin gerçekleştirdikleri hakkındaki bilinenler ise, basına anlatılanlarla sınırlıydı. Ne olup bittiği de hala meçhuldür, bilinmemektedir. Sürecin bir kritik evresi varsa, bu durum sır olup kamuoyuna duyurulmamıştır. Hal böyle iken, hastalıklı ve yaşlı olarak doğan ve sonra da ölen Dolly gibi bir başarısızlık (elde edilen veri varsa açıklanmadığı için, sahtekarlık), Ömer Çelakıl tarafından Kur’an ile ilişkilendirilmiştir.

Kur’an’da şifre olduğunu iddia edenlere gülün geçin de, Ömer Çelakıl (veya benzerleri), Kur’an’ı ‘şifre kitabı’ gibi göstermeye çalışsa (lar) da, KUR’AN-I KERİM,  ‘apaçık kitap’ olduğunu bize kendisi haber vermektedir:

 “Elif. Lâm. Râ. Bunlar…apaçık bir Kur’an’ın âyetleridir.” Hicr (15) 1

 “İşte böylece biz o Kur’an’ı açık seçik âyetler halinde indirdik…” Hacc (22) 16

“Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.” Şuara (26) 2

“Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.” Kasas (28) 2

“Apaçık olan Kitab’a andolsun ki,” Duhan (44) 2

Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik…” Bakara (99) 2

Yukarıdaki ayetlerde görülebileceği gibi de, Kur’an, gizlilik taşıyan bir kitap olmadığını, ‘apaçık kitap’ olduğunu bize haber vermektedir.

İMDİ….

Bay Ömer Çelakıl…Kur’an, şifreli mifreli bir kitap değil, apaçık bir kitap olduğunu bildirmektedir… Sen ise, yazmadığın, yazarı sen olmayan ‘Kur’an-ı Kerim’in Şifresi’ isimli kitapta, Kur’an’ı, “hem Özel kitap olmaktan çıkarma, hem şifre kitabı gibi gösterme, hem de tahrif edilmiş Tevrat/İnciller ile örtüştürme gayreti içersindesin…

Yazar değil, adına kitaplar yazılan birisin… Madem ki de şifrecisin (!), aşağıdaki ayetleri bir daha oku, kimi çağrıştırıyor sana? Şifrelerin (!) ne diyor konuda!..

“…Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkar perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.” Alak (96)15-16

Bu noktada bir çift sözüm de, bilimin ALLAH’IN İLMİ’ olduğundan bihaber oldukları için “bilim/din dışı kalan” (Kur’an’da şifre var safsatasını ileri sürenlere de destek veren) günümüz Müslümanlarına…Hala da fal, büyü, şifre (vb.) kitapları okumaya devam mı edeceksiniz? Tekrarlanan bilgilerle devam etmekte ısrarlı iseniz, zihninizi ifsad edici bu tür bozuklukları her zaman kucağınızda bulmaya da açıksınız demektir, bunu unutmayın lütfen…

Yeri gelmişken de belirtmeliyim , bize öğretilen, “Kur’an bir din kitabıdır, bilim kitabı değildir” sözü yanlış olmasının yanında, böyle bir iddia Kur’an dışıdır da. Çünkü, Kur’an, sadece ve asla İlahiyat kitabı değildir. O; hem jeoloji, hem biyoloji, hem astraonomi, hem fizik, hem edebiyat (vb.), yani BİLİM KİTABIDIR (Allah’ın İlmidir). Kur’an, bütün bilim dallarının rehber (kaynak-köken) kitabıdır, bunu da kafanıza iyice yerleştirin…   

Ahmet MUSAOĞLU / 14.12.2007