BİR KAÇ SÖZ İLE…

Kur’an-ı Kerim’in bizatihi kendisi, bütün insanlığa gönderilmiş (evrensel) bir kitap olduğunu, tıpkı ‘bilimsel bildiriler’in toplanmış olduğu bir ‘bildiriler kitabı’ olduğunu beyan etmektedir:

İşte bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek Tanrı olduğunu

     bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye İNSANLARA

     (gönderilmiş) bir BİLDİRİDİR.” /  İbrahim (14) 52

Unvanı ne olursa ya da kim olursa olsun hiç kimse, “Kur’an bilim kitabı değildir” demek cahilliğini sergilememelidir. Kur’an dışı kalan insanlar bir tarafa, Kur’an içre olup da, “Kur’an bilim kitabı değildir” diyenler, kendilerini batırmaları yetmezmiş gibi İslamı da batırmaktadırlar. Bu kişilerin, bilimin (-kesinleşmiş/değişmeyecek bilimsel bulguların), “Allah’ın ilmi” olduğundan (-eğer kainatı, Allah yarattı diye kabul ediyorlarsa, bilimin Allah’ın ilmi dışında olması da zaten mümkün olmadığından) haberdar olmamaları mazur da görülemez. Çünkü zararları, “İslamın din anlayışı”na olmaktadır.

21’nci yüzyıl ilminin ‘kesinleşmiş bulguları’ ‘din’dir (önermeleridir) ya da bilim ‘din’, din de İslam’dır. Kur’an’ın her haberi de, faydalanmamız gereken bir ‘bilimsel bildiri’ niteliğindedir. Bu sebeple, genel bilim dallarını bilmeyen insanların ya da dini ‘ilahiyat zannedenlerin Kur’an’ı anlama ve yorumlamalarının, (esasta) mümkün olamayacağının da artık anlaşılması gerekir. Zaten Kur’an, sadece ilahiyatçı sınıfına gelen ya da sadece onların anlayabileceği bir kitap da değildir. Bütün insanlığa yapılan ‘açıklama’ olduğunu bildiren de Kur’an’ın kendisidir:

Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır…”  / İmran (3) 138

Bütün insanlığa yapılan bir açıklama olduğu için de, Kur’an’ın hemen her haberi, her insanın anlayabileceği açıklamalar olmaktadır. Yoksa Kur’an, birilerinin bizim için anlayıp da bize aktaracakları bir kitap değildir. Ayrıca da, O’nu anlamamız için cifre, mifre, şifreye ya da kendisinden ‘işaret’ çıkarmamıza ihtiyacımız yoktur. Çünkü, her şey için bir açıklama bulundurduğunu ve aşikar bir kitap olduğunu bildiren kendisidir:

“..bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama….” / Nahl (16) 89

 “…Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” / E’nam (6) 59

 “Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.”  / Şuara (26) 2

“Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.” / Kasas (28) 2

“Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik…” / Bakara (2) 99

Apaçık olan Kitab’a andolsun ki,”  / Duhan (44) 2

 

Bu apaçık kitap (Kur’an), her türlü misali verdiğini, açık seçik ayetler olduğunu bildirmesine  rağmen de, bazı insanlar “kendi işaretlerini” Kur’an’a isnat ettirmektedirler:

 

“Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat

     tartışmaya en çok düşkün varlık insandır.”  / Kehf (18) 54

 

Ne yazık ki bazı Müslümanlar, Kur’an’ı herkes anlayamaz gibi bir hurafeyi yaşatıp, ‘tevil’, ‘cem’, ‘uzlaştırma’ ile uğraşmaktadırlar. Her yaptıkları ‘tevil’in, ‘cem’in, ‘uzlaştırma’nın tutmaması ‘yeni tevil’ler de getirdiğinden, İslam geleneği “tevil üstüne tevil” ile dolup taşmaktadır.

Oysa, Kur’an’ın, açık seçik ayetler olduğunu beyanı, tevile gerek olmadığını, zahiri ile amel etmek gerektiğini ortaya koymaktadır:

“İşte böylece biz o Kur’an’ı açık seçik âyetler halinde indirdik…” / Hacc (22) 16

Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren âyetler…indirdik.”  / Nur (24) 34 

Açık açık ayetler olan Kur’an’ı bize yasaklamaları bir tarafa, bir insan olan Peygamber efendimize ait olan sözler (Hadisler) için de, -Siz anlayamazsınız denilmekte, biz anlayamadığımız, onlar anladığı için (!), hadis-i şerifler bile tevil üstüne tevile tutulmaktadır. Bu yüzden İslam geleneği (literatürü), Hadis-i şerifler üzerinden hurafelerle dolup taşmaktadır. Hadis düşmanlığı ülkemizde de var tabii ama, en az onun kadar ‘Hadis düşmanlığı’ da bence bu şekildeki teviller olmaktadır.

Okumakta olduğunuz bu çalışma, her türlü misalin verildiği “apaçık Kur’an bildirileri”ni ve ‘Sahih (Kur’an’a uygun) Hadisleri’ her zaman ölçü alan, ama aynı zamanda gerçek alimlerimize de her dem saygı duyan bir ‘yazar’a aittir. Her kim ki, aynı konuda birbirleriyle çelişen haberleri sunan sıradan bir insana bile normal bir gözle bakmayacakken, birbiriyle çelişen rivayetlerin Peygamberimize (efendimize) ait (Hadis) olduğunu ileri sürüyorsa, bu kişi her kim de olursa olsun, ben ondan ‘bizar’ım. Efendimize ait olamayacak ya da ‘tevil’ ya da ‘cem’ ya da ‘uzlaştırılma’ ile ortaya çıkmış hurafeleri eleştireceğim için de, her kim ki de beni ‘hadis tahripçisi’ ya da kötü niyetli biri olarak görür ya da gösterirse (-Rabbim kalbimi biliyor, biz böyle bir şeyi rüyamızda bile görmek istemeyiz, onun için), ondan da ‘bizar’ım, ama aynı zamanda ‘hak’ da ‘yüklüyorum’ ona buradan…

Bu çalışmadaki amacım, genelde ‘Üçleme İnancı’na bağlı iddiaların, özelde nüzül-ü isa’ gerçekleşecek iddialarının İslam literatürünün “tek görüşü” olmayıp, bu konuda karşı görüşler de bulunduğunu, dahası ‘Üçleme İnancı’nın “İslamın din anlayışı”na uygun olmadığını ortaya koymaya yöneliktir. Yapmakta olduğum bu, yoksa kimseyi incitmek amacım değil. Ayrıca, ‘Üçleme İnancı’na delil gösterilen (Hadis olamayacak olan) rivayetlere karşı çıkışımızda, (Haşa) Hz.Peygamber’in sözlerini reddediş değil, eşimizden dostumuzdan rivayet edildiğini duysak reddedeceğimiz benzeri pek çok haberin, ‘Peygamberimize söylettirilmesi’ ile yapılan yanlışlığı düzeltmek anlamında da, ‘Peygamberi geleneği (Hadis’leri)’ koruma niyetimiz vardır.

Okuyucunun bilmesi gereken bir husus da şu: “Allahû Teâlâ’nın bütün sebeplerin üzerinde ve o sebepleri yaratan olduğunu, istediği zaman kâinattaki düzeni durdurma yahut onun dışına çıkarma hak ve kudretinin O’na ait olduğunu bildiğimize göre, neden ‘nüzül-i isa’ gerçekleşmeyecek olsun?” şeklindeki sorulara, Kur’an’ın (-Allah’ın ilminin), müsaade etmeyeceğinin bilinmesi, olmaktadır. Çünkü, Allah, yaptığını hep ilmi kanunları (bizim gerçek bilim ya da varlık ilkeleri ya da Sünnetullah diye adlandıracağımız kanunlar, imtihan sırrı) cihetinde, bizim de ‘anlamamız’ gereken şekilde yapar, başka türlü yapmaz.

İsteyen yazdıklarımı düşünür, istemeyen de reddeder. Tercih ‘sizin’ diyorum da, ‘ben’ en küçük bir menfaat beklemeden bu çalışmayı yaptım, ücretimi, Rabbimden istiyorum. Çalışmam esnasında yapmış olabileceğim hatalar için (de), O’ndan bağışlanmayı umuyor ve diliyorum:

“Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri

     bağışla!”  / İbrahim (14) 41