İnsandı, yerliydi (!) ayrımı sorunu…

Jean Paul Sartre, Fantz Fanon’un, ‘Yeryüzü’nün Lanetlileri’ adlı başyapıtına yazdığı önsözüne şu cümle ile başlar:  ‘Çok uzun olmayan bir süre önce yeryüzünde iki milyar insan vardı, bunların beş yüz milyonu insandı, bir milyar beşyüz milyonu yerliydi…’” (x). İnsanlığa bakış açısını ifade eden şu cümle bile, ‘Batılı Beyaz Adam’ın (Hıristiyanlar ve Yahudilerin) tarihini burada başlatır ve bitirir, yazmaya gerek bırakmaz ama, ne yazık ki devam ediyoruz.

Adına “Uluslar arası toplum” da denilen, ‘aynı ahlak’tan beslenen her türden ‘Fundemantalist (Köktendinci) Batılı Beyaz Adam’, 21. yüzyılda meydanagelen utanç verici zulümlerinden bir başkasını imzasını daha dün denilebilecek tarihte Gazze’de yaşanmış bulunuyordu: “Neredeyse yarısı 14 yaşın altında olmak üzere yaklaşık 1.5 milyon insanın tek bir basit nedenden dolayı gıda ve sağlık hizmeti gibi temel ihtiyaçlarına ulaşması engelleniyor: Gazze’de yaşıyor olmaları. İsrail yaklaşık bir yıldır, İslamcı militanları ortadan kaldırma gerekçesiyle bu toprakları ablukaya almış durumda. Ancak dış dünyaya geçiş olmayınca Gazze’deki insani durum hızla kötüleşti. Gıda fiyatları çarpıcı bir biçimde arttı, sokaklar çöp yığınlarıyla dolup taştı, giderek daha fazla çocuk yetersiz beslenir oldu…1.5 milyon insanın uluslararası toplumun da onayıyla bir felaket durumunda yaşıyor olması…Gazze’deki mezalim herkesin gözünün önünde gerçekleşiyor ve suçluyu cezalandırıp kurbanları korumak için hiçbir şey yapılmıyor(du).” deniliyordu (x).  Köktendinci “Yahudisi, Hıristiyanı”, hepsi ‘ortak inancı (ahlakı)’ taşıyor, kendinden olmayanlardan kendilerini ‘üstün görmesi’ inancı, vahşet ve zulmü doğuruyordu. İnsaf sahibi ‘Batılı Beyaz Adamlar’lar da tabii ki var, ama, sahip olunan “yanlış ahlak’ bu sonucu veriyordu. Yeniden bir kez daha yaşatılan (bugünlerdeki) Gazze (!) vahşeti; Gazze’ye insani yardım götüren gemilerdeki insanlara “İsrail’in yaşattığı vahşet” ve buna ABD’nin suskunluğu da gösteriyor ki; insanlık için asıl tehlike, kendilerinden olmayanı” insan göstermeyen ‘ahlak anlayışı/ahlaksızlık’, “insanlığın asıl sorunu olması” oluyordu.

Evrim bilgisizliği ‘Fundemantalizm sorunu’nu örtüyor…

Yaşam tarihini açıkladığı iddia edilen ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’, ‘Batılı Beyaz Adam/Dininin’, “insan/din evrim süreci”nin ‘baştacı’ olduğunu öngören bir ‘Sahte Tarihsel Kültürel Model’ içeriyor. Malthusculuk veya Sosyal Darwinizmde diyebileceğimiz bu model; ‘Batılı Beyaz Irk/Dinin, insanlığın ilerleme merdiveninde ‘en yüksek basamak’ olduğunu, bu basamağın altındaki ırk/dinlerin seviyelerinin  ‘aşağı basamak’ olması sebebiyle, değiştirilmeleri (aşağılıktan yükseltilmeleri) gerektiği şeklindeki bir ‘inancın/dini anlayışın’ merkezinde bulunuyor.

Sözkonusu bu model, ‘Fundemantalist Katolik Haçlı tarihi’ ile birlikte doğmuş olsa da, isimlendirilmesini asıl, ‘Protestan Hırsitiyanlık (Anglosakson)-Judea’ işbirliği başlangıcı tarihi olan ‘Fransız İhtilali (1789) dönemi ile kazanıyordu. “Hegel’in her şeyin tarihin determinist akışı içinde oluştuğu ve devletin toplumla özdeş olmadığı görüşü aslında 19. yüzyılın Darwin’le başlayan evrimci görüşlerinin bir yansımasıydı. Koloni tarihiyle birlikte ortaya çıkan bu evrimci modele göre toplumlar bir gelişim yasası içinde oluşumlarını devam ettirir. Yani Avrupalılar bu gelişim yasasına göre üstlerdekoloni ülkelerindeki yerliler ise altlardaydı. Bu, evrenin evrimci kaderiydi…Batılılaşma konusunda, sosyal bilimlerde ileri sürülen birçok modelin kaynak noktası, Batı-Doğu ayrımına değil, sadece Batı’nın Doğu’yu biçimlendirmesi ilkesine dayanır.Bunun temelinde yatan Batı’nın dinsel eğilimini sezinlememek olanaksız.” denilmesi de bu oluyor (x). Bu ‘üstün din’in (!) gereği olarak, aşağı dinlerden olanlar, yani kendi dinlerinden olmayanlar ‘ötekileştiriliyor’; bu görüşümü ‘İlerlemeci Evrim Kuramı (Darwinizim)’ üzerinden ifade edersem de; (insanın kökeni Afrika iddiası ile) Afrikalı maymun,uygarlaştırılmaları gereken hayvanlar oluyor;(yarı hayvan-yarı insan olarak kabul edilenAsyalılar ise vahşi, ‘uygarlaştırılmaları gereken barbarlar oluyor. Bu anlayış, ‘Batılı Beyaz Adam’ın Kültürel Tarihsel Modeli/Dini(nin) ‘tekliği/üstünlüğü’ görüşünün yansıması oluyor.

İşte, ‘Batılı Beyaz Adam’ın dinini (medeniyetini) diğer “tüm dinlerin (medeniyetlerin)” tepesine yerleştiren (Cahil/bilgisiz profesörlerce de savunulan) ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’, ateizm olarak gösterilse de, kesinlikle ateizm değil; tamamen köktendinci bir ideoloji oluyorDarwin (-Evrim) Teorisi de denilen İlerlemeci Evrim Kuramı’,  insanın genetik mutasyon sonunda şempanzeden türediğini savunmuyorkendinden (ırk/dinindenolmayan insanlarıinsan görmediği (aşağı insan gördüğüiçin” onları belirli sınıflamalara (ayrımlamaya) tabii tutuyor. Buradaki ayrımlamakişisel haklara’ da müdahale tabii ama, esasında doğrudan kendinden olmayan ‘dini inanca’ saldırı oluyor. Batılı Beyaz’ın, kendi dinini ‘üstün’ gören bu ahlakı ile, kendinden olmayanı yine ötekileştiren sahip olduğu ‘Beyaz Irk’ ‘eş (özdeş)’ tutulduğu için de, sahip olunan inanç (ahlak) aynı zamanda, ‘ırkçı inanç’ da oluyor. Ünlü “Protestan Hıristiyan” tarihçi Arnold Toynbee, her ne kadar; “İnsanlığın bir kısmı yaratıcılık kıvılcımına öbür kısmından daha fazla sahip midir? Modern Batılı ırkçılar Beyaz ırkları doğuştan üstün sayarlar, ama ortaçağın Batı dünyası insanlığı ırka değil, dine göre sınıflandırmıştı. Mağribi Müslüman İspanya, ortaçağ Hıristiyanlarının gözünde -kara- bir uygarlıktı.” diyerek ” (x), sorunu ve sorumluluğu Orta Çağ’a, yani Katolik Hıristiyanlığa atıp, bugünkü Batılıyı ‘ırki’ gösterse de; Toynbee’ın bu tavrı; bir Protestanın, “asırlarca çatıştığı” mezhep olan Katolikliğe saldırısı oluyor; yoksa bugün yaşananlar ‘dünkü anlayış’, yani Koloni tarihi ile yaşatılanın aynısı (sadece ırki değil, asıl dini) oluyor. Avrupa/Batı ırkçılığı deri renginden çok din kökenlioluyor (x)…

Kendilerinden “olmayan” uygarlık (din) mensuplarının, vaftiz (geçmişte Katolik) olmaları, o uygarlığın üyelerine ‘Batılı Beyaz uygarlığa” geçiş için nasıl ‘pasaport’ olmuşsa, bugünkü Protestan Bush’ların, Balair’lerin, Berlusconi’lerin, Netanyahu’ların kendinden (dininden) olmayanları uygar görmeMEleri de, geçmiş atalarını izlediklerini gösteriyor. Toynbee’ın, dünü ve bugünü yorumlayan, aynı zamanda Batılı Protestanın, Hıristiyan yaptığı kara deriliye bakış açısını da ifade eden; “Karanlık Çağ ve Orta Çağ olarak adlandırılan dönemde –yani, on beşinci yüzyılın son çeyreğiyle tamamlanan on yüzyıllık süre içinde- Batı Toplumunun üyeleri, insanlığı bir bütün olarak düşündüklerinde, insan ailesini bizim de bugün yaptığımız gibi iki kategoriye bölmeye alışmışlardı…Atalarımız, bizim yaptığımız gibi insanlığı beyaz insanlar renkli insanlar diye ikiye böleceklerine, ayrımı Hıristiyanlar ve putperestler arasında yaparlardı; itiraf etmemiz gerekir ki onların ayrımı gerek ahlaki gerekse entelektüel açıdan bizimkinden daha iyiydi, çünkü bir insanın dini o insanın hayatında derisinin renginden çok daha önemli ve anlamlı bir etmendir ve sınıflandırma işleminde çok daha kullanışlı bir ölçüttür. Ayrıca, Hıristiyan ve putperest olarak ayırmak beyaz ve renkli olarak ayırmaktan ahlaken de daha iyidir, çünkü ırklar arasındaki uçurum geçilmez… Ortaçağ Batılı Hırisitiyanın gözünde… putperest ne tedavi olmaz derecede kirli, ne de bir daha kazanılmaz şekilde kayıptı. Potansiyel (-dönüştürülmesi gereken) olarak, o da kendisi gibi bir Hıristiyandı; kaybolan bütün koyunların -ağıldaki koyunlarla dağlarda başı boş gezen koyun örneği gibi- ağılda toplanacağı zamanı özenle bekliyordu…Oysa modern çağın beyaz derili Batılı Protestanı, Hıristiyan yaptığı kara deriliye ne kadar değişik gözle bakıyor. Yeni Hıristiyan belki de beyaz adamın dininde manevi selamet bulmuştur; belki beyaz adamın kültürünü benimsemiş, onun dilini…konuşmasını öğrenmiştir…ama derisini değiştirmedikçe bütün bunların ona bir yararı olmaz…Ortaçağın Batılı insanının ırk-duygusundan arınmışlığı, Batı Uygarlığımızın aşağı yukarı ortaçağ aşamasında takılmış olan Batı uluslarında bugün de vardır.”  açıklaması da zaten (x), dünden bugüne Hıristiyan-Judea medeniyeti olan Batı Medeniyeti’nde değişen bir şey olmadığını da gösteriyor.

‘Batılı Beyaz Adamın Dini’nin yansıması olan ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’nın, diğer bir deyişle de, Sosyal Darwinizm’in; ‘Doğal Ayıklanma’ ilkesi; verimli bir çevrede ancak yaşamaya en uygun türlerin yaşaması gerektiği, çevresine uyum sağlamakta zorluk çeken canlıların ise (-mesela talihsiz Afrikalı ve bugün ki Irak’taki, Gazze’deki gibi dayatılanı kabul etmeyenlerin veya dinlerini değiştirmeyenlerin zorla, soykırımla, katliamladeğiştirilmesi gerektiği şeklinde, ‘ötekilere’ yansıyor, yansıtılıyor. “Köktendinci Batılı Beyaz”ın ideolojisi olan Sosyal Darwinizm (İlerlemeci Evrim Kuramı); Beyaz Irkın’ dünyaya egemen olma isteğini haklı çıkarmak, daha aşağı ırkları kendi alçak statülerine mahkum etmenin (-yokedilmelerinin) bir yolu olarak kullanılıyor” (x). Bu ‘dini ideoloji’, ötekileştirdiği ‘aşağı (kabul ettiği) dinleri’,uygarlaştırma misyonu yanında, bu ‘aşağı din mesupları’nınsahip olduğu hammaddeleri de (doğal kaynakların da) kendisinin sayma misyonu bulunuyor. “Protestan Hıristiyanlık insanın yararı için Tanrı tarafından inşaa edilmiş bir dünya imajınıAvrupalıların doğal kaynakları evrensel bir boyutta kullanma hakları olduğunu haklı çıkarmak için kulanırlar19. yüzyılın sonlarında bu iddia giderek Beyaz Irkın evrim sürecinin baş tacı olduğu fikrine dayandırılmaya başlanmıştır.” denilmesi de bu oluyor (x). Bu yüzden de, 19’ncu yüzyılın BOP (veya Küreselleşme) projesi diyebileceğimiz Sosyal Darwinizm gereği olarak ellerinden hammadde kaynakları çalınan insanlar, aynı zamanda Hıristiyan da yapılıyordu…

İşte, bugünlerde, açık hapishane hayatı yaşatılan Gazze’ye gitmekte olan “insani yardıma”, karasularının dışında yaşatılan “İsrail vahşeti” de, varlığını aynen dün gibi sürdüren ötekileştirici (dini)bakış açısı; insanlığı, “kendinde olanlar (uygarlar)” ile, ‘uygar olmayanlar’ şeklindeki  “ayrım” sonucu yaşanıyor…

Uygar olanlar, “uygar olmayanlar” ayrımı…

Bugün ki dünyanın patronu (!) “köktendinci ABD İmparatorluğu”nun dünkü atası, 19’uncu yüzyılın ‘köktendinci’ devleti İngiliz İmparatorluğu; o dönemde hem sömürmüş, hem de din ihraç ediyordu (x). Bu sebeple 19’ncu yüzyıl ‘Batılı Beyaz Irk’tan olmayan insanların ıstırap yılları olmuş, ‘uygar (insan) olan’ ve “uygar (insan) olmayan (İyiler ve Kötüler) ayrımı yapılması, ilkel/kötü kabul edilen insanların uygarlaştırılmaları (değiştirilmeleri) için  kullanılıyordu. “19. yüzyılın ortalarına doğru Amerikalılar trenin penceresinden tüfekle ateş ederek keyif için bizon öldürüyorlardı. Uçsuz bucaksız bir göğün altında, gönüllerinin peşinden oradan oraya göçen yerli Amerikalıların bu dağdan gelip de bayırdakini kovam ‘Beyaz’ yüzünden soyumuz bir gün tükenecek mi tasasından uzak olamadan yaşamaya çalışıyordu. Bugüne baktığımızda, Yerli Amerikalıların soyu kuru/tul/muş gibi. Bizonlar nerede derseniz, onlar da soylarının devamı için birkaç çiftlikte yaşıyor belki. Ataları da onlardan farklı değillerdi. ‘Güney Amerika’yı 15. yüzyılda kolonize ettikten sonra Portekizliler, şimdi adı Brezilya olan topraklarda şekerkamışı yetiştirmeye başladılar. Yerlileri kullanmak, Afrika’dan esir getirmekten daha ucuz olacaktı. Onlarızincire vurup şekerkamışı plantasyonlarında çalışmaya zorladılar. Ama, yerliler birkaç kamış kestikten sonra duruyor, kırbaca rağmen devam etmiyorlardı. Nedenini öğrenmek kolay olmadı, ama sonunda çözdüler. İnsanın kendine yetecek olanından fazlasını kesmesini yerlilerin aklı almıyordu…Kendini beğenmiş Beyaz Adam, dünyayı bir çiftlik, kendini de bu çiftliğin kâhyası sanıyor. Nerede kaç hayvan vurulacak, hangi mevsimde ne kadar balık tutulacak, hangi mevsimde hangi kuş avlanacak, hangi bataklık kurutulacak, hangi nehrin önüne set çekilecek, nerede ne ekilecek, kurgulayabileceğini sanıyor.” deniliyordu (x). Dün yaşatılanlar bugün de yaşatılıyor, çünkü fundemantalist ‘Batılı Beyaz Adam’, sadece canlılar arasında, bilimsel varsayılan bir hiyerarşi (sınıflama) yerleştirmekle kalmadı, insanlık için de aynı olduğu varsayılan hiyerarşiyi (sınıfsal insan ayrımını) kabul ediyor, geri olanları (uygar olmayanları), ilerletmek (avlamak) ‘Batılı Beyaz Adam’ın tarihsel misyonu (inanç ahlakı) oluyordu.

Ahlak ‘inanç’ olunca da; Hıristiyanlık ve Yahudiliğin teolojik ve tarihi telakkisi, kendi dininden olmayanlara, fundemantalist ‘Hıristiyan ve Yahudi Kurtuluşu’nu kabul etmeleri dışında başka bir seçenek bırakmaz, bırakmıyordu. Hâlen dünyada, ‘Küreselleşme (Küresel Tek Yapı amacı)’  adı altında uygulanmakta olan da bu ‘inanç aktarımı’ oluyor; ‘geri/ilkel/vahşi olanları’, yani ‘uygar (insan) olmayanları’ uygarlaştırmak, dünün bugünkü versiyonu olarak sürüyordu. Bunun için de, Batılı Beyaz Adam’ın dininin üstün olduğu ilkesi anlaşılmadan, dünyada yaşananların sağlıklı bir değerlendirilmesi  yapılamıyor, kimileri de, Dinler Arası Diyalog veya Medeniyetler Arası ittifak ‘saflığı’ ile hadiselere yaklaşıyordu… Oysa, hem Hıristiyanlar hem de Yahudiler, kendilerini “seçilmiş” olarak görüyordu…

Kendilerinin ‘seçilmiş/üstün’olduklarına inanan Anglo-Saksonlar, Tanrısını yeryüzüne indirmek için misyon üstlenmiş bulunuyor.Bu yüzden, “Lakinkendisini (-Başkan Bush) ‘Dünyaya Tanrı kelamını getiren Mesih’, Beyaz-Anglo-sakson-ProtestanAmerikalıları (WASP) ‘Tanrı’nın seçtiği halk’ diye takdim eden bir başkanları olduğundan beri işler değişti… Armageddon ve Mesih’in gelişini çabuklaştırmak için dünyayı yerle bir etmeye heveslievanjelistlerle işimiz hiç kolay değil!” deniliyordu (x). Anglo-Saksonlar gibi Yahudiler de, Tevrat üzerinden ‘seçilmiş-üstün’ insan olduklarını kabul ediyor; “Tanrının tek sevgili ulusu vardır, O da İbranilerdir -Yahudiler, İsrailoğullar-. Bu ulusun dışında, tanrı katında değerli, sevgiye, yardıma değer başka bir ulus yoktur. İsrailoğulları Tanrının sevgili kulu olmaları yüzünden, tanrıya en yakın olanlardır; onlar tanrı soyundan gelmiştir…Yahudilik, başlangıçta olduğu gibi Ortaçağ’da da, Tanrının kutsal bir ulusu olduğu görüşünü savundu. Bu düşünceye göre tanrı, yalnız Yahudi ulusunun tanrısıdır, yalnız Musa’ya indirilen kitap -hak-tır…yalnız Yahudi ulusu mutlu olacaktır, yalnız Yahudi ulusu efendidir, bağımsızdır.” denilmesi bu oluyordu (x) . Birbiriyle ‘neredeyse tamamen özdeş’ bu ‘iki inanca’ göre, ötekiler (kendinden olmayanlar) ‘köle’ ya da daha olumsuz pek çok şey oluyor. Hal bu olunca da, Haçlı Seferleri bitmiyor, durmaksızın sürüyor…

Yeni Haçlı Seferi…

Ünlü İngiliz oryantalist Bernard Lewıs, 1990’da, “Müslüman Öfkesinin Kökleri” isimli eserinde; “Bu tarihi rakip (-yani, Müslümanlar) bizim Yahudi-Hıristiyan mirasımıza ve seküler değerlerimize -her ikisinin dünya ölçeğinde yayılmasına- belki irrasyonel tarzda; ama kesinlikle tarihi nitelikte bir reaksiyon göstermeye devam etmektedir.” diyerek “asıl sorunun” İslam dini olduğunu gösteriyordu. Lewis, “reaksiyon (direniş)” göstermeye devam eden “İslam değiştirilmelidir ya da yokedilmelidir” demek istiyordu. Bernard Lewıs ‘öfkesi’ sonrasında yaşananlar, Samuel Huntington’ın ‘Uygarlıklar Çatışması’tezi ve Francis Fukayama’nın, ‘Tarihin (Günlerin) Sonu’ çalışması temel zemininde gerçekleşiyor; bu “temel amacı” pratiğe yansıtan ABD/Başkanı (oğul) George Bush’un dış politikasının, önceki ABD Başkanları gibi ‘dini’ olduğu tartışılır bile olmuyor. Bush’a göre de, dünyada,‘kötülüğü’ ve ‘iyiliği’temsil eden güçler bulunuyor; İyi/uygar olan kendilerikötü/uygar olmayanlar, inanç yönünden ‘şeytan/deccal’ görülen Müslümanlar oluyordu… İslam, her dönemde ‘reaksiyoner’ olması sebebiyle de, ‘Haçlı Sefersiz’ günü geçmiyor, Gazze’ye (gidene) de yaşatılan da bu oluyordu… Küreselleşme denilen, ‘Babil Sendromu çözümü’ arka plan amaçlı uygulama, Müslümanlara karşı başlatılan ‘Yeni Haçlı Seferi’ oluyordu..

Yeni Haçlı Seferi’nin Eski Haçlı Seferlerinden farkı, eskisi sadece Hıristiyanlara has bir saldırı iken, sürdürülen bu ‘Yeni Haçlı Seferi’, Kıyametçi “Yahudi-Hıristiyan ortaklığı” şeklinde sürüyor. Yahudi ve Protestan Hıristiyanların, ilk başlangıcı ‘Fransız İhtilali’ denilen vahşet öncesine kadar giden işbirlikleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası üstün ırk yok, üstün kültür var, bu kültür Yahudi (Kippa)-Hıristiyan (Haç) kültürü’dür, ortak hedefimiz de İslam (Hilal) kültürü oluyor zeminine oturtulup, Hıristiyan mezhepleri arasındaki gelenekselleşmiş ‘kin’ de, Ortodoks ve Katolik Kiliselerinin ‘barışı’nın sağlanması ile ortadan kaldırılınca; İslam/coğrafyasına saldırı ve işgaller durmaksızın sürüyor. Amerikan Yahudisi ideolojist Samuel Huntington’un dediği gibi de, Batılı Beyaz için sorun İslam’dır: “Batı için temel sorun İslamcı köktendincilik değildir. Bu sorun bizzat İslamdır…farklı bir medeniyettir.” (x).  Anglosakson (Amerikan–İngiltere Protestan) ve Judeo (Yahudi) Kıyamet güçlerinin (ortaklığının) başını çektiği bu ‘Yeni Haçlı Seferi’ne; diğer Hıristiyan mezhepleri de katkı koymakta, ister Kapitalist, ister Sosyalist, isterse de Liberal olsun ya da hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, ´Yahudi-Hıristiyan Batı Medeniyeti´ içindeki hemen tüm unsurların destek verdiği Yeni Haçlı Seferi modası (Köktendinci işbirliği), ‘Müslümanlar artık direnmemelidir’ amacını yaşatıyor.

Bu inanç kökenini, Yahudiler açısındanEski Ahit’te, Daniel’in haber verdiği Günlerin Sonu misyonu ile; Hıristiyanlar açısından ise, Yeni Ahit’te, Yuhanna’nın Vahyi’nin 13’ncü bölümünde, ‘Tanrının Krallığı’nın gökten yeryüzüne inmesinden hemen önce Mesih/İsa’nın (Yahudiler açısından Mesih’in, Hıristiyanlar açısından ise, Tanrı İsa’nın) düşmanının (-Armegedon’da) yenik düşmesinin, yani; gökten geri dönecek Mesih İsa ile, Vahiy kitabında sözü edilen Şeytan olarak tanımlanan Müslümanlar ile (x)hesaplaşılacak ‘son savaş’ olan Armegedon’un  öngörülmesinde, peşinden de ‘Yeni (Altın)Çağ’ın başlayacak olduğu kehanetinde (hurafesinde) buluyor. Bir din ve medeniyet olarak İslam’a karşı durmaksızın bir savaş öngörülüyor. Bir avuç ‘Kıyametçi’,‘Babil Sendromu çözümü’ inançları için kararlarını vermiş bulunuyor. Sahip oldukları ‘şeytani itiraz’, insanlığın asıl sorunu olmasını sürdürüyor…

Senden üstünüm” diyen ‘Şeytani itirazın’ terk edilmesi gerekiyor…

Tanrı herkese her şeyi vermiştir amane yazık ki de, bir takım (fundemantalist) insanlar, büyüklük taslayıp, verilenlerin sadece kendilerine ait olmasını istiyor, yani verilmiş olana ‘itiraz’ ediyor. Bu itirazın kökeni, ‘sadece Tanrı O’ olan Allah’ın, ademoğlunu (insanı) yaratmak kararını meleklere açıkladıktan sonra Şeytanın yaptığı itiraz gibi duruyor….

Sözkonusu bu hadise, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılıyor: “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın! Bütün melekler toptan secde ettiler. Yalnız İblis (şeytan) secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah…Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin dedi. İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın dedi.” (Kur’an: Ara’f-7/11-12)…

İşte, bu bildiride haber verilen, ‘büyüklük taslama’ ve ‘ben ondan üstünüm’ algısı; birinin diğerine üstünlüğü anlamında, bütün kötülüklerin simgesi şeytanla ‘örtüşmesi’ gibi; şeytanın bu (üstünlük) itirazı gibi duruyor…

Her ne kadar, bazı ‘günah çıkarır’ örnekler bulunsa, mesela da, İngiltere’de Irk Eşitliği Komisyonu, Belçikalı çizer Herge’nin ünlü karakteri Tenten’in Kongo’da geçen maceralarını anlatan kitabın satışının yasaklanmasını istiyor (2007), bunun gerekçesini de; ‘Tenten Kongo’da isimli kitapta siyahların ‘maymunlar gibi gösterilip geri zekâlılar gibi konuşturulması’ şeklinde açıklıyor olsa da (x), asıl, ‘ben senden üstünüm’ şeklindeki ‘şeytani itiraz’ın (ahlakın)mutlaka ortadan kalkması gerekiyorKendinden olmayanlara “sürekli savaş açan” Fundemantalist ‘Batılı Beyaz Adam’ın, bu (Şeytani) itirazı (ahlak/sızlığ/ı)’ eğer ‘zihinlerden’ silinmez, ‘yaşanan ahlaktan’ çıkartılmazsa daha çok ‘yokedilen insani yardım’ da görülecek, görülebiliyor…

Tarihe not düşmek için de yazdım…

Ahmet MUSAOĞLU / 01.06.2010