Milenyum sonrası dönemde yeşeren, “restore edilmesi gereken” kiliseler modamıza (!), “Müslümanların katkısını” isteyen Eyüp Can nam zat’ın yazısının başlığı, “İnsanlık tarihinin en zor sorusu: İlahi adalet!” dikkatimi çekip okuyunca, bu yazıyı yazmaya karar verdim; bunu yapıyorum, imdi… 

Eyüp Can/yazısı diyor ki; “Katliam, savaş, iç savaş, darbe, kuraklık, kasırga ve son olarak 200 bin insanın ölümüyle sonuçlanan deprem felaketi.Durun, daha bitmedi. Foreign Policyson 50 yılda Haiti’de yaşananları dikkate alarak ‘en şanssız ulus‘ başlığını kullanmış. Keşke 50 yılla sınırlı olsa. 10 milyon nüfuslu Haiti’nin şanssızlığı 500 yıl geriye gidiyor. Yani Haiti 50 yıl değil tam 5 asırdır talihsiz. Trajik dönüm noktası Kristof Kolomb‘un 1492’de Yenidünya’yı keşfi ile başlıyor. Çünkü Haiti, o zamanki adıyla Hispaniola Avrupa’dan gelenlerin en önemli üssü. Bakın o günleri yaşamış İspanyol Katolik rahip Bartolome de Las Casas Kızılderili katliamı kitabında inancı ve vicdanını ciddi sarsan gözlemini nasıl paylaşmış: Ben 1508’de vardığımda bu ada üzerinde 60 bin insan yaşıyordu. Ne var ki 1494’ten 1508’e kadar 3 milyon insan savaş, kölelik ve madenlerden dolayı yok olmuştu. Gelecek nesillerde buna kim nasıl inanacak?” deniliyordu (Eyüp Can: “İnsanlık tarihinin en zor sorusu: İlahi adalet!”,Hürriyet,20.01.2010)…

Vicdanlı bir Katolik papaz Las Casas, 1508’de gerçeği görüp yazmış, dolaylı olarak, bu soykırımın sebebinin, “Katolik Hıristiyanlar/inanç” olduğunu ortaya koymuş, ama tabii ki, “Batılı Beyaz Adam’ın sahip olduğu inanç” olduğunu yazmıyordu. Las Casas, yapılan soykırım için, “Gelecek nesillerde buna kim nasıl inanacak?” dese de, 500 yıl sonra ondan bahseden Eyüp Can bile, yaşadığı çağdaki ‘Haiti benzeri soykırımları ve bunun asıl sebebini’ görmüyor, yazmıyor, tabii ki bu, inanılası bir ‘mesele’ değil, çünkü, “yaşam (inanç) tercih(i)” oluyor… insanlığın çektiği sıkıntıların asıl sebebi, ‘Batlı Beyaz Adam’ın ‘inanç/yaşam tericihi’ oluyor…

Batılı Beyaz Adam’ın bugünkü gelişmişlik ve yüksek refah düzeyinin altında yatan en önemli etmenlerden biri olarak, ‘sömürgecilik’ gösterilse de, sömürgeci yayılma, “dünyayı uygarlaştırma inancı” oluyor; sömürgecilik emperyalizm değil, ‘inanç/din’ emri oluyor. Kendisinden olmayanı “Uygarlaştırma” denilen şey, “kendi din/inancının kabul ettirilmesi”, buna paralel olarak da gelen, yokoluş, sefalet kölelik oluyor. Batılı Beyaz Adam’ın, “keşifler” palavrasının arkasında yatan da bu, “inanç/yanlış inanç tercihi” oluyor. 

Köktendinci Darwin ile ünlenen İngiliz Savaş Gemisi Beagle’ın, Güney Amerika sahillerine yaptığı (Darwin’in yer almadığı) 1826-1830 yıllarındaki ilk seyahatte, gemi Kaptanı Robert Fitzroy’un amaçlarından biri, Güney Amerika’nın güney ucunda bulunan Tierra del Fuego’lu yerli halkı uygarlaştırmak (-yani Hıristiyanlaştırmak), oradan esir aldıkları genç vahşileri, kafir ruhlarını kurtaracağı İngiltere’ye götürüp, Hıristiyanlığın açık gerçeklerini öğretmek oluyordu (Rıchard Milner: Bir Doğabilimcinin Evrimi,s.44,45,58). “Protestan Hıristiyanlık insanın yararı için Tanrı tarafından inşaa edilmiş bir dünya imajını Avrupalıların doğal kaynakları evrensel bir boyutta kullanma hakları olduğunu haklı çıkarmak için kulanı(lıyor)…” (Peter BOWLWE : Doğanın Öyküsü, 2.Cilt,İstanbul-2002, s.49)”. 19’uncu yüzyılın ‘emperyal (köktendinci) gücü’ İngiliz emperyalizmi o dönemde hem sömürmüş, hem de din ihraç etmiş bulunuyordu (J.Rıfkın: Darwın’in Çöküşü,İstanbul-2001, s.51).

Köktendinci ‘Batılı Beyaz Adam’ın, vahşet tarihinin öncülerinden biri olan, Kristof Kolomb, Ağustos 1492 başında Atlantik’e açılıyordu…Kaygı ve üzüntü verici bir yolculuk, Kolomb’un Hispaniola diye adlandırdığı Haiti kıyılarına çıkınca, sahip oldukları ‘inanç’ da karaya çıkıyordu!.. Karşılarındaki yerli/insanlar, ‘alıcı/çalıcı’ değil, verici masum insanlardı; ‘karaya çıkanlar’ ise, güç sahibi Terminatör, öldürücü silahları bulunuyordu. Öldürmek inançlarında, Kolomb öncesi (Portekizliler’le birlikte) başlamıştı ama, Kolomb ile yeni bir İspanyol/Soykırım tarihi başlıyor, yazılıyordu. Karşılaştığı insanların, hem altınları alınıp/çalınıyor, hem de ölü/köle yapılarak İspanya’ya dönülüyordu. “16 Ocak 1493’de dönüş için yelken açıldı. Kristof Kolomb İspanya’ya yol aladursun, biz yeniden olup bitenler üzerinden düşünelim. Kolomb’un adamları kâşif falan değil, birer korsan. İsyan ediyorlar ve Kolomb onları ancak servet vaat ederek yatıştırabiliyor. Batılı sömürgenler aynı taktiği bugün de kullanıyor. Taze bir örnek vereyim: ABD Türkiye’yi Irak Savaşı’na sokmaya çalışırken, ona savaş sonrası paylaşımda hisse vermeyi vaad ediyordu. Daha sonra da 1 milyar dolarlık hibeyi, Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmemesi koşuluna bağlıyordu.  Kendisiyle işbirliği yapan ‘peşmerge-coniler’e de ödülü, Kerkük ve Musul’u yağmalatmak olmadı mı?” deniliyordu (Cihan Dura: Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, İstanbul-2004, s.43)… Anlayacağınız gibi de, bugün Irak’ta, Afganistan’da (vb.) yaşananlar, geçmişte Haiti’de, dahası pek çok yerde de yaşanmış, yaşatılmış bulunuyor. Dün ile bugünkü arasında sadece bir fark var; “Haiti soykırım dönemi”, Batılı Beyaz Adam’ın Katolik Hıristiyan olanlarının vahşeti idi; son 200 yıldır sürdürülen vahşet/soykırım, gücü de, terminatörlüğü de ondan miras alan, “Anglosakson-Judea köktendinciliği”, atalarının sürdürdüğünü sürdürerek, “500 yıldır kesintisiz süren soykırım/din ihracı” sürdürülüyor.

Bu noktada yeniden Eyüp Can’a dönüp bakalım, soruna teşhis koyamadığı görülebiliyor: “Haiti tam 5 asırdır felaketler ülkesi. Şu son görüntülere bakınca -tabii eğer hâlâ bakabiliyorsanız- insanın yüreği sızlıyor. Nüfusunun % 80’i 2 doların altında yaşayan bir ulustan bahsediyoruz. Açlık, sefalet ve felaketi yazgısı bellemiş bir halk. İnsanoğlunu, inancı ve vicdanı arasında sıkıştıran, şu dünyada varsa bir ilahi adalet, “Neredesin?” diye sorgulatan bundan daha büyük felaket ne olabilir dersiniz? Hemen söyleyeyim Pat Robertson ve Rush Limbaugh gibi Amerikalı Evangelist’lerin Haitililer üzerinde sürdürdüğü insafsız tartışma. Bakın Haitililerin başına gelen felaketleri Robertson nasıl izah ediyor. “Yıllar önce Haiti’de önemli şeyler oldu. Bakıyorum bugün kimse bunları konuşmak istemiyor. Haitililer Fransızların egemenliği altındaydı. Tuttular şeytanla ittifak kurdular. ‘Eğer bizi Fransızlardan kurtarırsan sana hizmet etmeye hazırız’ dediler. Gerçek bir hikâye bu… Ve Şeytan onlara ‘Tamam anlaştık’ dedi. O gün bugündür Haitililer bir felaketten diğerine sürüklenerek Tanrı’ya karşı şeytanla yaptıkları lanetli anlaşmanın bedelini ödüyor…’ Robertson‘un bu akıl almaz izahını duyduktan sonra ne tabiat anaya ne de ilahi adalete edecek söz bulabiliyorum. Bugün % 96’sı Hıristiyan olan bir ülke Haiti. Olmasa ne olur? Şu dünyada Robertson gibi Hıristiyanlık adına konuşan ruh hastaları olduktan sonra. Bir de Amerika’da milyonlarca dinleyicisi olan şu meşhur radyo vaizi Rush Limbaugh var. O da Obama’yı siyahlar ve esmerlerin oyunu almak için Haiti’ye ‘fazla yardım’ yapmakla suçladı. Sanki siyahlar ve Latinlerin neredeyse tamamı Obama‘yı desteklememiş gibi. Felaketler insanları ya daha inançlı yapar ya da daha inançsız. İnsanlık tarihinin en zor sorusudur ‘ilahi adalet’. Aslında bugün Haiti’den hareketle bu soruya cevap arayacaktım. Ama insanın insana ettiklerinden sonra, hele de Pat ve Rush gibi kesin inançlıların (benzer ruh hastaları Yalova depreminden sonra Türkiye’de de çıkmıştı), dilim varmıyor ‘ilâhî adaleti’ sorgulamaya.” diyordu (Eyüp Can: “İnsanlık tarihinin en zor sorusu: İlahi adalet!”,Hürriyet,20.01.2010)…

Can, “İnsanoğlunu, inancı ve vicdanı arasında sıkıştıran, şu dünyada varsa bir ilahi adalet, “Neredesin?” diye sorgulatan..” diyordu ama, “Açlık, sefalet ve felaketi yazgısı bellemiş bir halk” yazgısı olunması sebebinin, ‘ilahi adalet’ değil, Batılı Beyaz Adam’ın “inanç/din anlayışı’ olduğu; tüm insanlığın çektiği sıkıntının sebebinin bu ‘yanlış inanç’, “kendinden olmayanı uygarlaştırma inancı/tercihi” olduğunu söylemiyordu. Pat Robertson ve Rush Limbaugh gibi Amerikalı Evangelist’lerin (Protestanların), bugün Haitililer üzerinde sürdürdüğü “insafsız tartışmadan” söz ediyor ama, bu tartışmanın sebebinin, Anglosakson (Protestan Hıristiyan)-Judea (Yahudi) köktendinci ortaklığının, ‘Haitili gibi’ gördüğü “Katolik Hıristiyanlığa açtığı savaş” olduğunu söylemiyordu.  “Pat ve Rush gibi kesin inançlıların (benzer ruh hastaları Yalova depreminden sonra Türkiye’de de çıkmıştı), dilim varmıyor ‘ilâhî adaleti’ sorgulamaya.” diyordu ama, Pat ve Rush gibi ‘kesin inançlı’ dediklerinin, aslında “yanlış/sahte inanç” sahibi olduklarını, köktendinci anlayışları (misyonerlik)sebebiyle ülkemize geldiklerini; Asya ve Afrika’daki yoksul İslam coğrafyasını hem soykırıma tabii tuttuklarını, hem de işgal ettiklerini söylemiyordu. “Dilim varmıyor ‘ilâhî adaleti’ sorgulamaya” diyordu ama, ‘iki safhalı’ dünya yaşamının, “İyi”yi ve “Kötü”yü “tercih etmek” üzerine kurulduğunu, yapılacak ‘tercih’in, “Ahret dönemi” denilen dönemde sorgulanacağını, bu gezegende yapılan tercihlerin, “yanlış olması”nın, zulüm/vahşetin yaşanması, yaşatılan soykırım/lar da demek olduğunu ya bilmiyor ya da görmek istemiyordu…

Oysa, 500 yıl öncesinde yaşanmış bir Küba gerçeği, Eyüp Can’ın da ‘sağlıklı tercih’ yapabilmesi için laboratuvar/bilgi olarak ortada duruyor: Katolik Hıristiyanların Küba’yı işgalleri sırasında; 1511 yılında, Hatuey adlı bir Kızılderili reisi, küçük çaplı bir direnme hareketi oluşturma suçuyla tutuklanmış ve yakılarak idama mahkûm edilmişti. Hıristiyan hayırseverliğinin (!) bir örneği olarak da, içersinde bulunduğu odun yığını tutuşturulmadan önce kendisine, cennete gidebilmesi içinHıristiyanlığı kabul etmesi söylenilmişti. “Hatuey beyaz adamların halen cennette olup olmadıklarını sordu ve kendisine bu olasılık konusunda garanti verilince de şöyle dedi: Öyleyse ben Hıristiyan olmayacağım; çünkü insanların bu denli zalim oldukları bir yere, bir daha ayak basmaya hiç niyetim yok.” demişti. Peki de, dün Hatuey’ın, yapmadığı/kabul etmediği ‘tercihi/işbirliğini’ bugün kimler neden yapıyor? Ya da kim “Hıristiyanlarla birlikte cennette (!) olmak istiyor”!..

Başlık bana ait değil dediği, “Cemaati kürsüde kilise için bağış yapmaya çağıran imam” başlıklı yazısında, Eyüp Can; okuyucularıyla birlikte şunları yazıyor; “Bir haftadır Bodrum Aya Nikola Kilisesi’nin yeniden inşasıyla ilgili yazımdan dolayı mesaj bombardımanına tutuldum. Öncelikle şunu söyleyeyim, bir kişi bile “Bize ne Rum kilisesinden” demiyor. En fazla “Lütfen yıkılan tarihi camilerimizi de yazın” diyen var…Mesela Mukaddes Çuha, ‘Biz Avrupa’da camiler açarken memleketimizdeki kiliseleri yok ediyoruz. Ben inançlı bir insan olarak bu durumdan utanıyorum’ demiş…Doğrusu Hürriyet okurunun bu çabası, sadece Aya Nikola’nın kurtulması için değil, ülkem ve mesleğim adına beni heyecanlandırdı…Bakın Güner ne diyor…kendi ellerimizle yıkmış olduğumuz Aya Nikola Ortodoks Kilisesi’ni aslına uygun olarak hatta ‘devlet desteğiyle’ yeniden ‘Kilise’ olarak inşa edip, yaptığımız hatayı kırk yıl sonra da olsa düzeltmeliyiz…bunun için diyorum ki kilisenin onarımı için cami cemaati para toplasın. Şöyle bir gözünüzün önüne getirin imam kürsüde cami cemaatini tamiri yapılacak bir kilise için bağış yapmaya davet ediyor… İşte o zaman gerçek insan ve gerçek Müslüman oluruz.” deniliyordu (Eyüp Can: “Cemaati kürsüde kilise için bağış yapmaya çağıran imam”,Hürriyet, 07.02.2010). Can/ların bu tercihleri, ‘benim tercihim olmaz’; “imam kürsüde cami cemaatini tamiri yapılacak bir kilise için bağış yapmaya davet ediyor” olması denilen hâl, benim için, Müslümanlık/İslam da olmaz, olamaz; ama ben ol(a)maz desem de ‘kiliseler’, ‘Yumuşak (Akıllı) Güç Modeli’ ile zaten camileri de işgal etmiş bulunuyor!..

Batılı Beyaz Adam’ın, Haiti’de uyguladığı “Silahlı/Sopa Güç (işgal, soykırım, hammadde çalınmasıModeli”, dün olduğu gibi bugün de uygulanıyor; mesela Irak’ta, Afganistan’da, Yemen’de (vb.) yaşıyor, yaşatılıyor. Bu modelin dışındaki diğer modeli olan, “Yumuşak (Akıllı) Güç Modeli” ise; Müslüman olmayanlarla Nuh’un Gemisi’ne binebileceğine zannedenhoşgörücü Müslümanlar” ile, hem kendi ülkesi/dininin, hem de İslam/coğrafyasının ‘kültürel işgalini/reformunu’, ‘Aşk’ ile de sürdürüyor… 

Biraz ‘bilgi sahibi’ olanlar, son 200 yıllık “Anglosakson-Judea İmparatorluğu” dönemi ile, öncesinde yaşanan, “Katolik Hıristiyan Terminatörlük Dönemi” de, “Batılı Beyaz Adam”ın her versiyonunun tarihinin, “kendileri arasında mezhep çatışmaları tarihi”, ama aynı zamanda, “Soykırımlar/Yokedişler tarihi” de olduğunu bilebiliyor. Haiti’de yaşatılan “soykırımı” görüp/yazıp ‘vicdanını rahatlatan’ İspanyol Katolik papaz Bartolome de Las Casas’ın, dindaşlarının yaptığı soykırımı ‘yazması şeklindeki’ “günah çıkarma modeli” yetmez; asıl, soykırımı/vahşeti yaptıran “tercih/inancın” sorgulaması gerekiyordu. Dünkü Katolik papaz ‘şekli’ günah çıkartan ‘Yerli/Milli olmayan Yerliler’in de, asıl kendilerini; sözkonusu Yokedici/Terminatör ‘tercih/inançla’ “Aşk” yapmalarını, ‘Canların Coniliği’ni / ‘Coniliğin Müslümanlığı’nı sorgulamalarıgerekiyor…

Cevabının verilmesi gereken soru da şu: ‘Batılı Beyaz Adamlar’ın NATO, BM, DTÖ, IMF, WHO, AB’si (vb.) ile “yaşatılan cenneti”, kim ‘benim için’ neden istiyor!..

Mehmet Akif rahmetli bugünü de anlatmıştı: “Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir”…

Selam ola…. Hakkımı ‘ayrım günü’nde alırım…  

Ahmet MUSAOĞLU / 07.02.2010