Konuşma, yazı, çizgi ya da benzer şu bu… benzer her şey.. muhatabına bir ‘Tebliğ’dir..

Tebliğ’ dediğimizde de, ilk planda aklımıza, “Bildirme, Bildiri”.. karşımızdakine “sahip olduğumuz Bilgi’yi” aktarmak geliyor.

Fakat.. ‘Tebliğ’ yapmak için de önce, “paylaşacağımız/aktaracağımız Bilgi’yi bilmemiz” gerekiyor..

Peki de, “bilmemiz gereken Bilgi” ne/hangisi olacaktır?..

Daha da önemlisi; yeryüzündeki “İlk Bilgi” nasıl ortaya çıkmış (?) sorusunun cevabı ne olacaktır?

Konumuz tam olarak bu değil ama, başka bir izahı da ‘hiçbir akıl’ ortaya koyamayacağına göre, “İlk Bilgi”nin; yeryüzünde “birdenbire ve kendiliğinden” ortaya çıkamayacağını da kabul etmemiz, “sahip olunan akıl’ gereği olmalıdır. Haliyle de, “Tanrısız bir izah var” iddiası, “akılsızlık/akledemeyiş” olacağı için de, yeryüzündeki “İlk Bilgi”nin ortaya çıkışının, Allah’ın, “İlk İnsanı bilgilendirmesi” olduğunu –başka bir izah olamayacağı için– kabul etmemiz de gerekiyor.

Böyle olunca da, Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği “Erkek ve Kadın tarihi”nin, “Kadının da resmini” ortaya koyduğunu görebilmemiz de mümkün olabiliyor…

***

Adem/Erkek ve Havva/Kadın, ‘birlikte’, hâlen yaşadığımız Evren Sistemi’mizdeki yeryüzü/dünya yaşamına ‘inmeden’ önce, “emir ve yasaklara” tabii olarak, içerisinde Cehennem’in de yer aldığı “Ahret Evreni Sistemi”ndeki Cennet’te yaşamlarını sürdürüyorlardı. “Adem/Erkek” ile birlikte “Havva/Kadın”ın, tabii tutuldukları “imtihan” ise, Cennet’in her yerindeki meyvelerden yemeleri ama, “yasak ağaca” dokunmamaları –meyvesini yememeleri– şartı oluyordu :

“19. (Allah buyurdu ki) : Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.”

                                                                            (A’raf : 7/19)

Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyinsadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.”                                           (Bakara :2 /35 )

“Erkek ve Kadın”ın “İlk İmtihanı” da bu ‘yasağa’ uyup uymama oluyordu…

***

Kur’an-ı Kerim’in, “Cennet-Ahret Evreni yaşamı” bildirileri hatırlanırsa da..

Adem/Erkek Cennet’te yaratıldıktan sonra “melekler”ona “secde” ediyor, fakat onlardan biri olan İblissecdeetmiyordu :

Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.”

                                                            (Bakara: 2/ 34)

11. Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem’e secde edin! diye emrettik. İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.

12. Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.

13. Allah: Öyle ise, “İn oradan!” Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.”         

                                                            (A’raf : 7/11-13)

İblis, Allah’ın ‘emrine’ karşı gelip Adem’e secde etmeyince, Allah Teala ile İblis arasında ‘aşağıdaki konuşma’ meydana geliyor; neticede, Allah; İblis’e/Şeytan’a indirileceği yeryüzünde, “kıyamete kadar” ‘insanları doğru yoldan saptırma’ fırsatı veriyordu (bu fırsat da zaten, Cennet’ten, Şeytan ile birlikte yeryüzüne indirilen ADEM-Havva/insanoğlunun, ‘yeryüzü yaşamı imtihanı’ olarak hâlen de sürüyor):

14. İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.

15. Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.

16. İblis dedi ki: Öyle ise…ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.

17. “Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” dedi.

18. Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!

                                                            (A’raf : 7/14-18)

İblis’in Adem’e secde etmeyişi, onu “İlk aşağılıklardan” yapıyor; itirazını da, “İlk Şeytani İtiraz” kılıyordu.

İblis, –Ben Adem’den üstünüm, ben ateştenim, o çamurdan diyerek fizikselliğini, “üstünlüğü” iddiasına gerekçe gösteriyordu..

Oysa, “Gerçek Üstünlük” ancak, sahip olunan “Gerçek/Doğru/Sahip olunması gereken Bilgi”ye sahip olmakla kazanılıyordu…

***

Ademaleyhisselamın “meleklere üstünlüğü”, “Gerçek Bilgi” ile donatılmış olması, yaratılmışların “isimlerini bilmesi”; “Yaratıcısı” tarafından “Bilgilendirilmiş” olması oluyordu..

Cenâb-ı Hakk, Âdem peygambere, “bütün isimleri” öğretiyor ve melekleri onunla “imtihana” tâbi tutuyordu. Bu hadise, ilâhî ‘tek kitap’ olan Kur’an’da şöyle anlatılıyor :

30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. ”

31. Allah Adem’e bütün isimleriöğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.

32. Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur…dediler.

33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.” 

                                                              (Bakara : 2/30-33)

Hz.Adem’in, “Bilgice” üstünlüğünün “meleklere” gösterilmesi; “Tebliğ” edilecek ya da aktaracağımız şeylerin “Gerçek/Doğru Bilgi” olması gerektiğini degösteriyor…

***

İşte…

Bu dönemde Cennet’te, “Kadın” ortaya çıkartılıyordu. Adem/Erkek yanında “huzur-sükun bulsun” diye eşi/kadınyaratılıyordu :

Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında HUZUR bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur…”                            (A’raf: 7/189)

“Erkek ve Kadın” artık, “birbirine eş” oluyordu. Kadın, Erkek için ‘elbise, örtü’; Erkek de, Kadın için ‘elbise, örtü’ oluyordu :

Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 187)

Birbirlerinin ‘örtüsü/elbisesi” olarak Ahret Evreni’ndeki Cennet’te yaşamlarını sürdüren “İlk Erkek ve İlk Kadın”;  Allah’ın dilerse bozacağı-yokedeceği ‘sonsuzluk yaşamı’ olan ‘Cennet yaşamlarını’ yaşarlarken, “zalim olmamaları için” bilgilendiriliyorlardı:   

Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.”                                  (Bakara : 2 / 35)

Ne yazık ki de, “Adem/Erkek ve Havva/Kadın”, kendilerine bildirilen “Gerçek Bilgi’yi (Doğru Tebrliği);  “Yasak Ağaca dokunulmaması” gerektiği şeklindeki “Gerçek Tebliği” “Tercih edip, alıp “kabul etmiş” de olmalarını rağmen, terkediyor; Şeytan’ın, “Sahte Tebliğini/Sahte Bilgisini/Bilgisizliği”  Tercih (kabul) ediyorlardı..

Şeytan’ın “vesvesesi”olan; “ebedilik ağacını göstereceği; sonsuzluk saltanatı kazanacakları ve de yalan yemin etmesi”üzerine, O’nun, “Sahte Bilgi”sini Tercih etmeleri sonucu, “Yasak Ağaca” dokunmaları; “İlk Erkek ve Kadın”ın; ayrı ayrı değil, “birlikte” işledikleri “İlk Hata/Yanlış-Günah”oluyor; Şeytan’ın, “Sahte Bilgisini/Tebliğini” doğru kabul edip, ‘Bilgisizliği’’ Tercih etmeleri, Adem’i; “İlk Asi İnsan” yapıyordu :

115. Andolsun biz, daha önce de Âdem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.”

116. Bir zaman biz meleklere: Âdem’e secde edin! demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis hariç. O, diretti.”

117. Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandırsakın sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun…

118. Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.

119. Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.

120. Derken şeytan onun aklını karıştırıp “Ey Adem! dedi, sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?”

121. Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı.” 

                                                     (Ta-ha: 20/ 115-121)

Yukarıda okuduğunuz ve aşağıda da okuyacağınız gibi, “Erkek ve Kadın”; kendilerine, “Şeytan’ın, düşmanları” oldukları, ne acıkılacak, ne susuzluk çekilecek, ne de sıcaktan bunalınmayacak bir mekandan; “Cennet’ten, çıkartmakisteyeceği”, kendilerine “bildirilmiş” olmalarına rağmen de;  Şeytan’ın, “melek olursunuz, ebedilerden olursunuz” söylemi ve de “Gerçek Bilgi/Gerçek Öğüt” verdiğini Yeminle de söyleyip “hile” ile aldatması sonucu; “Sahte Bilgiyi/Bilgisizliği” Tercihediyorlardı :

 “20. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.

21. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.

22. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandırdemedim mi? diye nidâ etti.”                                       

                                                           (A’raf : 7 / 20-22)

Erkek ve Kadın’ın, “Gerçek Bilgi”ye sahiplerken, “Şeytani Bilgi’yi”, yani, “Sahip olunmaması gereken bilgiyi” Tercih etmeleri; “Adem/Erkek ve Havva/Kadın”ın, “İlk Hata’ları” oluyor ama; Şeytani Tebliği/Öğütü, “Doğru Bilgi” kabul etmeleriyle kazandıkları ise (!), “Cennet’teki imtihanlarını kaybetmeleri ve buna paralel olarak da, “oradan  kovulmaları” oluyordu…

***

Oysa..

“Kadın ve Erkek”, her ikisi;  “imtihanda başarılı olmaları”, haliyle de, “Cennet’ten kovulmamaları” için, önceden bilgilendirilmiş”; kendilerine, “Gerçek Bilgi” verilmiş/Tebliğ edilmiş bulunuyordu..

Bu noktadan baktığımızda, “Tebliğ” edilecek “Bilgi”; “imtihandan geçmek için” gereken “Gerçek/Doğru Bilgi” olması gerekir demek oluyordu. Cennet yaşamındaki “İlk Kadın ve Erkeğe’”  sunulan “İlk Tebliğ” ile verilen ‘Bilgi’ de zaten, “Gerçek/Doğru Bilgi”, yani, “Sahip olunması gereken Bilgi” oluyordu.

Bu noktada da şu önemli :

Gerçek Bilgi”yi kabul eden “Akıl”; “Gerçek Akıl oluyor, bu eyleme de “Akledebilme” deniliyor. Adem ve Havva’nın “imtihandan” geçememeleri ise, “Akledemeyişleri/Doğru Tercih yapamayışları” oluyor; bunun kazanımı da (!), “Ceza/Cennet’ten kovulmaları” oluyordu.

İmdi de şu :

 “Gerçek Bilgi’nin/Doğru Bilgi’in karşısına çıkan ise; Adem/Erkek ve Havva/Kadın’ı yanıltan  “Yanlış/Zıd Bilgi” oluyor; Şeytan’ın sunduğu “Sahte Bilgi-lendirme”; “Sorunlu Bilgi/Öğüt”; yani, “Sahip olunmaMASI gereken Bilgi/Bilgisizlik” oluyordu..

Şimdi, bu nokta da çok önemli :

 ‘Sahte/Sorunlu Bilgi’yi kabul edip savunan ‘Akl’için de; “Çarpık Akıl/ Akılsızlık” diyebiliyoruz…

 “Erkek veya Kadın”, kişiye; Sağlıklı Tercih/Seçim” yapabilmesi; bir başka ifadeyle, “normal davranış gösterebilmesi” için “Gerçek Bilgi ve Gerçek Akıl” ulaşmış ve verilmiş, haliyle de kişi artık, ‘Akletmesi’; yani, “Gerçek Bilgi”yi alıp kullanması” gerekiyor ama, fıtrat’ında ‘aynı anda’ bulunan, “Sahte Bilgiyi/Bilgisizliği”  “Tercih/Seçme özelliği” olma hâli sonucu, “Yanlış Tercih/Seçim” de yapabiliyor, ki, bu da; “Erkek veya Kadın”, kişinin; ‘Akledemeyişi’ demek oluyor.

Haliyle de, insanoğlunun davranışlarını belirleyen iki modeli; “Gerçek Tebliğ/Bilgi-Akıl Modeli” ile, karşısında, antitez olarak; “Sahte Tebliğ/Bilgisizlik-Akledemeyiş Modeli” bulunuyor. “Gerçek Tebliğ Modeli” bir/tek iken, “Sahte Tebliğ Modeli”nin, ‘çeşitli versiyonları’ bulunuyor…

***

İşte…

“Adem/Erkek ve Havva/Kadın” “Sonsuz (ÖlümsüzYaşam” sürdürdüklerini bilemedikleri “Ahret Yurdu”ndaki yaşamlarında tabii tutuldukları, “Yasak Ağaç İmtihanını”; Şeytan’ın, “Rabbimiz, Cennet’e ebedî kalıcılardan bulunacağınız için yasak etti” şeklindeki “sonsuzluk vaadli yeminine” uyup, “ilahi emri/Gerçek Bilgi”yi alıp “kullanamayıp terk etmeleri”, Cennet’te sürmekte olan “imtihanlarını” kaybetmeleri demek olduğu için, bu defa; yine kendileri için bir “İmtihan Salonu” yapılan, fakat, “Cennet gibi Sonsuz” değil de, “Sonlu (ÖlümlüYaşam” üzerine programlanmış,  yaşadığımız “Evren Sistemi”miz içerisindeki “yeryüzüne/dünyaya”, yine “imtihan için” indirilmiş/yerleştirilmiş bulunuyor… 

Böyle olunca da..

“Adem/Erkek ve Havva/Kadın” insanoğlunun gerçeği; hem “ilk” yaşadıkları “Cennet Salonu”; hem de, her ikisinin hâlen de birlikte yaşadıkları “Yeryüzü  Salonu” anlamında, her “iki mekan’da”da “imtihan” yaşamış-yaşamakta olduğu oluyor..

***

İmtihan –Sırrı– kültürü”, “Erkek ve Kadın”, insanoğluna; –Senin gerçeğin benim/budurdiyor..

Gerçek Bilgiyi/Öğütü” Tercih edip de “imtihanı geçenler” için, “yasağın da olmayacağı Cennet(ler)im var” da diyor.. 

Gerçek Bilgi”yi değil de, “Şeytani Öğütü/Sahte Bilgi”yi Tercih edip “imtihanı geçemeyecekler” için de, “Ahret (Yeniden Diriliş) Evreni”nde “yerleştireceğimiz Cehennemim de var” da diyor…

***

Fakat..

İslam geleneğindeki “Tasavvuf anlayışı”, önceliği, “İmtihan Sırrı kültürüne” değil de, “ilahi aşk” bulmaya verdiği için, “İmtihan Sırrı”nın “öncelikli” olması gerektiği gerçeği, neredeyse ortadan kalkmış bulunuyor..

Diğer taraftan… “Erkek ve Kadın” insanoğlu; ata’ları “Adem ve Havva” bağlamında; sözkonusu  “imtihanlarınilk”ini, “Cennet yaşamı İmtihanını” kaybettikleri için; “yeryüzündeki yaşam ve imtihanını” sürdürürken; farkında olamıyor ama; ‘indirildikleri’ o “Sonsuz yaşam” mekanına; “Cennet’e tekrar dönmek” özlemi de yaşıyor!..

Not: Devam edecek!..