Birleşmiş Milletler’in (BM) ‘Çevre ve Kalkınma’ yönündeki etkinlikleri, “Stockholm Konferansı/1972” ile başlamış deniliyor olunsa da, asıl; “Küresel Isınma Var” YALANINI üreten, “Rio de Janeiro/1992 – Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ve Bildirgesi”ile sahne almış bulunuyor.

Sözkonusu bu konferansta ‘Beş/5 uluslararası belge’ kabul ediliyor; konferans’ın “temel çıktısı” olan “Gündem 21” başlıklı ‘küresel eylem planı’ ile birlikte, “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” ve “İklimsel Değişiklikler Çerçeve Sözleşmesi” başlıklı yine ‘küresel’ ölçekte bağlayıcı iki metin daha imzaya açılıyor, ayrıca, bağlayıcılığı olmayan “Ormanların Sürdürülebilir Yönetimi Konusundaki İlkeler Bildirimi” de benimseniyor ve de konferansın genel kabullerini ortaya koyan, “Çevre ve Gelişme Üzerine Rio Bildirgesi” de kabul ediliyordu.

Rio/1992 Zirvesi”, yalnızcaSürdürülebilir gelişme/kalkınma’ kavramınıdaha doğru bir ifade ile de, “insanlığın yeniden bir kez daha yapılandırılma modelini yaşantımıza sokmakla kalmıyor, katılımcı mekanizmaların ve süreçlerin Birleşmiş Milletler’ce, yani “üye tüm hükümetler ve diğer kurum ve kuruluşlarca” benimsenmesini de sağlıyordu

***

Rio/1992’de toplanan “Birleşmiş Milletler Çevre Kalkınma Konferansı” ile BM’ye “Üye” devletler, bir “EVRENSEL ORTAKLIK -Küresel Tek Yapı/Aile- KURMAK” amacıyla, evrensel çevrenin ve kalkınma sistemlerinin bütünlüğünü koruyan ve hepsinin yararlarına saygı gösteren uluslararası anlaşmalar yolunda çalışarak, Dünyanın bütün ve birbirine bağlı doğasını göz önünde bulundurarak şu maddeleri de kabul etmişlerdir :  

İlke 4- Devam ettirilebilir (Sürdürülebilir) kalkınma elde etmek için çevre koruması kalkınma sürecinin önemli bir parçasını teşkil etmeli.

İlke 7- DEVLETLER Dünyanın ekosisteminin sağlık ve bütünlüğünü korumak, kollamak ve iyileştirmek için EVRENSEL ORTAKLIK RUHUNDA işbirliği içinde olmalıdır.

İlke 8- ..bütün insanlar için daha yüksek yaşam kalitesi elde etmek için DEVLETLER…UYGUN NÜFUS POLİTİKALARINI desteklemelidirler.

İlke 12- Çevresel bozulma problemini daha iyi adreslemek için DEVLETLER ekonomik gelişme ve tüm ülkelerde devam ettirebilir kalkınmaya yol açacak destekleyici ve açık ULUSLARARASI EKONOMİK SİSTEM YERLEŞTİRMEK İÇİN işbirliği yapmalıdırlar.

İlke 20- KADINLAR çevresel idare ve gelişme üzerinde hayati bir role sahiptirler. Devam ettirebilir bir kalkınma için onların TAM KATKISI gereklidir.

İlke 21- DÜNYA GENÇLİĞİNİN yaratıcılığı..EVRENSEL BİR ORTAKLIĞI ilerletmek için harekete geçirilmelidir.

İmdi: Yukarıdaki “ilkelerden” görülebileceği gibi de, devletlaerarası ilişkilerde ‘Çevre’ tanımı, ‘Sürdürebilir kalkınma!!!..’ AMACIYLA merkeze oturtuluyor; bu merkez temelli ‘EVRENSEL ORTAKLIK RUHU’ veya ‘EVRENSEL BİLİNÇ’ oluşturulması, Üye ülkelerin ‘ORTAK HEDEFİ’ oluyordu. Dahası ve esası ise; “Köktendinci İngiliz Protestan papaz Thomas Robert Malthus”un “sorun” gördüğü, ‘ARTAN NÜFUS’un “ortadan kaldırılması” için “ORTAK POLİTİKALAR” benimsenmesi, özellikle de, “KADIN’ın ve GENÇLİĞİN YAŞAMA SOKULMASI (!!!) da karar altına alınıyordu.

***

İşte, Rio/1992 ile “ortaklaştırılıp ‘Küresel Sözleşme/Küresel Yapı’ haline sokulan” bu ve dahası hedefler, “KÜRESEL TUZAK” oluyor; ‘Batılı Beyaz Adam’, yani, “Zengin Kuzey ülkeler” dışındaki insanlığın, yani “Yoksul Güney ülke insanlarının” yaşadığı tüm sıkıntıların sebebi de bu tuzağın ‘arka plan’ amacı olan “Babil Sendromu çözümü”, yani, yeryüzünde “TEK DEVLET-DİL-DİN” kurma (düşü) oluyordu. Birleşmiş Milletlerin, 179 ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanları ile birlikte en yüksek katılım düzeyine ulaşılan toplantısı olan ‘Rio Yeryüzü Zirvesi/Konferansı/1992’ ile yaşama geçirilen “Sürdürülebilir kalkınma-gelişme” kavramı; ‘Yeni Milenyum’u, yani, 2000’li yılları düzenleyen ‘Yeni Dünya Düzeni Modelimizi!!!’ inşâ eden “KüreselciNlerin”; insanoğluna biçtiği “Ortak gelecek” oluyor/du.   

Rio Zirvesi/1992, yalnızca “Sürdürebilir kalkınma/gelişme” kavramını, daha doğru bir ifade ile de; “Küresel Tek Yapı/Aile”; yani “Babil Sendromu çözümü” amacına giden yolun temel taşlarını döşeyen “Sürdürülebilir/KÜRESEL İdare MODELİ” yaşantımıza sokmakla kalmıyor, katılımcı mekanizmaların ve süreçlerin Birleşmiş Milletler’ce, yani, “Üye tüm Hükümetler ve diğer kurum ve kuruluşlarca” benimsenmesini de sağlıyordu. Yukarıda başlangıçta söz ettiğimiz “Beş/5 adet belge”, BM’ye “Üye ülkelerin Hükümetlerinin görevlerini bildiren/emreden ilkeler bütünü” oluyor; Hükümetler, üzerine düşen “ev ödevlerini”, Rio Deklerasyonu/1992 ile “kabul etmiş” oluyordu.   

Sürdürülebilir kalkınma/gelişme/büyüme”, bir başka deyişle de, “Sürdürülebilirlik” kavramı/YALANIFrancis Fukayama’cı öngörü, “Tarihin(Dinlerin-ÜlkelerinSonu (Babil Sendromu çözümü) amacına” giden yolun döşenmesi için kullanılıyor. Bu bağlamda, “Rio/1992”de imzalanan ‘Küresel Sözleşme’ olan “Sürdürülebilir kalkınma modeli” ile “bir anlamda devletlerkendi rızaları ile kendilerini TASFİYE’yeimza atmış” oluyor/du…

***

Sözkonusu bu “tasfiyeyi” hayata geçirmek için kullanılan ‘Sürdürülebilir kalkınma’ kavramı için; “ilk uluslararası ifadesini” Haziran/1972’de İsveç’in Stockholm kentinde yapılan, “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı” sırasında bulmuş, Stockholm Bildirgesi’nde; “kalkınma ile çevrenin” birlikteliğini vurgulayan ilkeler, ‘Sürdürülebilir kalkınma’ kavramının temel dayanaklarını oluşturmuştur denilse de; ‘6 Haziran BM Dünya Çevre Günü’ne adını vermesi dışında pek de hatırlanmayan Stockholm Konferansı’nın ismi, sadece; üretilen ‘ideolojik mit’e derinlik kazandırmak için kullanılıyor, yoksa, ‘Sürdürülebilirlik’ tanımı, kökenini Stockholm’de bulmuyor/du!..

Bunun gibi, 1987 yılında, “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu” tarafından yayınlanan ‘Ortak geleceğimiz (Our Common Future)’ başlıklı; başkanlığını o dönemdeki Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland’ın yapması sebebiyle ‘Brundtland Raporu’ olarak bilinen ünlü raporda; ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ öngörüsünde bulunulmuş olunsa da, rapordaki ‘Sürdürülebilirlik’ tanımı, “hayata geçirilmesi ya da küreselleştirilmesi” anlamında gerçek yerini, “Rio Yeryüzü Zirvesi’nde/1992”de; Rio’da imzalanan ‘Beş/5 adet belge’den biri olan ve “Birleşmiş Milletler Üyesi” ülkeler tarafından 21. yüzyılın “Küresel hedefi” olarak benimsenen ‘Gündem 21’ başlıklı “Küresel eylem planında” buluyordu. ‘Stockholm Konferansı’ ve‘Brundtland Raporu’ sadece, ‘Rio 1992 Yeryüzü Zirvesi’ne giden yolun “döşeme taşları” oluyordu.

Rio konferans-zirvesi öncesinde yapılan toplantılar ve alınan kararlar, BM (Birleşmiş Milletler) çerçevesinde olsa bile, ‘Batılı Beyaz Adam’ın, yani “Zengin Kuzey ülkelerin” kendi aralarındaki toplantılararalarındaki sorunları bitirip Ortak geleceklerini” belirleme toplantıları ve kararları oluyordu.

Rio 1992’de ise, ‘BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (UNCED)’ çatısı altında ise, “Zengin/Kuzey ülkeler” ile, “Yoksul/Güney ülkeler” bir araya getirilip,  “birbirlerine bağımlı hâle’ sokuluyor, böylelikle de; Küresel Tek Yapı/Aile”; yani, “Babil Sendromu çözümü”ne giden yolda ‘ilk büyük adım’ atılıyordu…

***

 ‘Rio/1992 Zirvesi’nin ‘temel çıktısı’ olan ‘Gündem 21’, ‘kalkınma ve çevre’ arasında denge kurulmasını hedefleyen “Sürdürülebilir gelişme/kalkınma” kavramının yaşama geçirilmesine yönelik “küresel uzlaşmanın ve politik taahhütlerin” en üst düzeydeki ifadesi; “insanoğluna biçilen‘Ortak geleceğin’ ” yapı taşlarının temel dinamiği oluyordu. ‘Gündem 21’in takibini yapmak ve “Zirve” çıktılarının yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde uygulanmasını denetlemek üzere Aralık/1992’de, 53 üyeli “BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu” kuruluyordu. Gündem 21’ küresel eylem planı, ‘KÜRESEL ORTAKLIK’ olarak insanlığın önüne konuyor, “Sürdürülebilir kalkınma/gelişme/büyüme denilen “TUZAK”tüm insanlığın 21. yüzyıldaki “ortak hedefi” olarak benimsetiliyordu.

Gündem 21’, ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ hedefini “amaç” gösterirken, bu hedefe ulaşmakta vazgeçilmez yöntem olarak ortaya koyduğu ‘Küresel Ortaklık’ kavramı ile birlikte, tüm dünyada; ‘Geleneksel yönetim anlayışı’ yerini’, “Yönetişim” olarak ifade edilen, “BİRLİKTE YÖNETİM” anlayışına bırakıyordu. Bu yeni yaklaşımda; ‘Yerel Yönetimler’, ‘Sivil Toplum Kuruluşları’ ve ‘diğer yerel aktörler’; uluslararası topluluk ve merkezi yönetimler tarafından ORTAKLAR OLARAK görülüyordu. Böylelikle, uluslararası ilişkilerin niteliği, yalnızca “Ulusal (Milli) hükümetler” düzeyinde kurulan “geleneksel ilişkilerden” oldukça farklılaşıyor, “uluslararası düzeydeki ilişkiler” artık, Birleşmiş Milletler (BM) belgelerinde yer almaya başladığı şekliyle; “Ulusal hükümetler, Yerel yönetimler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Uluslararası topluluk” arasında bir ‘işbirliğinin kurulması’ şeklinde gelişiyordu.

***

Hâl bu olunca da, BM’ye “Üyeülkelerdeki “tüm yerel yönetimler”; karar alma, planlama ve uygulama süreçlerine “CAHİL/BİLGİSİZ KADINLARIN ve GENÇLERİN” etkin olarak katılımını sağlayacak programlar geliştirmeye ve uygulamaya koymaya mecbur kılınıyor; “Küresel İşbirliği Ağı” oluşturmada “Kadınların ve Gençlerin Rolünün Güçlendirilmesi” başlıklı projeler  kapsamında; “Kadınların ve Gençliğin” Yerel karar alma süreçlerine ve Yerel Yönetişimin tüm alanlarına “katılımlarının arttırılması” sağlanıyordu. Ki, bu durum; yetişmiş profesörü, hacısı hocası ve de dünyada neler olup bittiğini göremeyen idarecileri de pek bulunmayan bizim gibi ülkelerde, “BİLGİ’DEN YOKSUN KADIN ve GENÇLERİN” de, neler olup bittiğinin farkında bile olmadan “kendilerini karar mekanizmalarında bulmaları, yani, karar aldıklarını zannetmeleri oluyor/du.

Fakat, aslında olan; “kimliklerin kırılması” sonucu, ‘Ortak bilinç’ TUZAĞINA yakalanılması oluyor/du. Hatta, “BAŞÖRTÜSÜ GÜRÜNMEYEN KADINLARIN” gazetelerde “YAZAR”, televizyonlarda “KÖŞE KAPMALARININ” sebebi de –kaliteleri değil– “bu tuzağa” yakalanmaları oluyor/du…

***

Gündem 21’in Bölüm Başlıkları kapsamındaki;“Kısım III: Temel Grupların rollerinin geliştirilmesi” Bölüm Başlığı altındaki; “Bölüm 24: SÜRDÜRÜLEBİLİR..GELİŞMEDE KADINLAR İÇİN Küresel eylem”; “Bölüm 25: Sürdürülebilir gelişmede çocuklar ve GENÇLİK”; “Bölüm 26: YERLİ HALKLARIN ve TOPLULUKLARIN TANINMASI ve güçlendirilmesi”; “Bölüm 27:Hükümet-DIŞI KURULUŞLARIN rolünün GÜÇLENDİRİLMESİ” şeklindeki amaçlananlara baktığımızda;, bugün ülkemizde de yaşanan sıkıntıların kökeni görülebilir oluyor. “Yerel/Etnik yapıların bölücülüğe” nasıl uzandığı, ‘KADIN’ ve ‘GENÇLİK’ öngörülü düzenlemelerin, ‘Küresel (Tek) Yapı (Aile)’ amacı için, daha kolay eklenti, yutulur lokmalar olduğu –ülkemizde Aile yapısının artık yokolmasından da– anlaşılabiliyor.  

Yutturulan ”gazlardan” biri de, “Atmosferin korunması” öngörüsü oluyor; “Kısım II: Kalkınma için Kaynakların korunması ve Yönetimi” Bölüm Başlığı altındaki: “Bölüm 9: Atmosferin korunması”nı hedefliyor gibi olsa da, bu sözde hedefin, “Küresel Isınma VAR” iddiasının, “bağlayıcı anlaşma olduğu” 21 Mart 1994 tarihinden önce öngörülmüş olması da, “Küresel Isınma VAR” iddiasının ‘İCAT” olduğunun delili oluyor/du. 

Küresel Isınma YAŞANMIYORküresel iklim değişmeden sürüyordu” ama, “Gündem 21”e paralel olarak bu hadise de, ülkemiz dahil ‘Anlaşma’yı imzalayan ülkelerin tamamının, “yaşattığı değerlerden vazgeçmesi,insanlığın, insanımızın değişim ve dönüşümü” demek oluyordu. Çünkü, “Küresel Isınma VAR” olduğunun kabul edilmesiyle de ülkeler; “yerine getirmesi gereken” bir dizi taahhütleri kabul ediyordu. Sürdürülebilirlik YALANI’nda olduğu gibi de, “Küresel Isınma VAR” Antlaşmasına” dahil olan her ülke, aynı zamanda; “eğitici faaliyetlerin reklamını yap­mak ve toplum bilinci oluşturmayı da” kabul ediyordu. “Sürdürülebilirlik/Gündem 21” ve “Küresel Isınma VAR” YALANI üzerinden oluşturulan “Küreselleşmiş-Ortak Bilinç”; “Sürdürülebilir (Küresel/Tek) Aile (İdare)” demek olan “Babil Sendromu çözümü” için gerekiyor,çünkü; insanlığa “Babil Yolculuğu” yaptırılıyor. ‘Babil Yolculuğu’nu yaptıran ‘company’ ise, “Kıyametçi/Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı” oluyor.

***

Kıyametçi/Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı” bir ‘inanç ortaklığı’ olup, sözkonusu bu işbirliğinin doğumu, öncesinde de vardı ama, fiilen; ‘Fransız İhtilali/1789’ denilen “vahşet dönemiyle” başlamış; sonrasında da devam edip, I. Dünya Savaşının “çıkmasına” sebep olan, her Milenyum’un başlangıcında “gelmesi” beklenilen “İsa/Mesih beklentisi” ortak inançlarıyla da sürmüş; savaş ile, “Babil” denilen Avrupa, ama esasta, “Katolik Hıristiyanlık” dünyası yıkılıp “teslim alınmış”, peşinden; “1929 Buhranı” ve sonrasında gelen II.  Dünya Savaşı dönemi ve sonrası “dünya yeniden şekillendiriliyor”; “uluslararası para sistemi” kurmak amacıyla Bretton Woods; New Hampshire’de (ABD) bir araya ‘ge(tiri)len’ devletlerin, ‘vardı(rıldık)kları’ anlaşmalar sonucunda, 1945 yılında, “Uluslararası Para Fonu (IMF)” ve “Dünya Bankası (DB)” ile birlikte, amaçlanan “Babil Sendromu çözümü”ne  “yolcu” taşıyan “lokomotif” konumundaki kurum olan ve de “Rio/1992”de, “Sürdürülebilirlik/Yerel Gündem 21” ve “Küresel Isınma VAR” yalanlarını icat edecek olan “Birleşmiş Milletler (BM)” kuruluyordu.

1940’lı yıllarda, “II.Dünya Savaşı sırası ve bitimi sonrası” gerçekleştirilen sözkonusu “dizayn”, o günlerin ‘Yeni Dünya Düzeni Kurulumu’nun başlangıcı ama, aslında; “Sürdürülebilir Malthusculuk” oluyor/du.

1972 yılında “Roma Kulübü” adlı bir “Küresel grup” tarafından bazı ‘bilimsilahşörünün’, “dünya nüfusuyla”ilgili bir planlama yapmakla “görevlendirilmesi” sonrası ortaya çıkan, “Büyümenin Sınırları Raporu (1972)”, 20’nci yüzyıldaki “Malthuscu yaklaşımların en ünlüsü oluyordu.

Roma KulübüRaporu(1972)’ ve onun üretimi ‘Birleşmiş Milletler (BM) Stockholm konferansı (1972)’ ile  sürdürülen Malthusculuk; “Brundtland Raporu” ile sürdürülüyor; 1987’de yayınlanan “Ortak Geleceğimiz” başlıklı bu raporla; ‘artan nüfus’ karşısında doğal kaynakların sınırı ve büyüme süreçlerinin sorgulanması temeli üzerine oturan görüşleri, “Sürdürülebilir bir nüfus” düzeyini garantiye almak; artan nüfusla kaybolacağına inandıkları “hammadde kaynaklarını korumak” amaçları,“19’ncı yüzyıl Malthusculuğunun20’nci yüzyıldaki devamı” oluyordu. “Malthusculuk”, Haziran/1992’de, Rio de Janerio’da düzenlenen ‘Yeryüzü Zirvesi’nde küreselleşiyordu.

1940’lı yıllardaki “Yeni Dünya Düzeni kurulumu’; Rio/1992’de; “Sürdürülebilir kalkınma”ve “Küresel Isınma VAR” YALANLARIekseninde, 21’nci yüzyılın ‘Yeni Dünya Düzeni kurulumu için “yeniden bir kez daha” düzenleniyor; Rio de Jenario Zirvesi/1992, II. Dünya Savaşı “sırası-sonrası” kurulup da 1992’ye kadar süren ‘Yeni Dünya Düzeni’nin’ SONU; ama aynı zamanda, “varılacak son istasyon” olan “Babil Sendromu çözümü” için gereken, “Son Yeni Dünya Düzeni Kurulumu”nun da “başlangıç dönemi” oluyordu.

Son (denilebilecek) Yeni Dünya Düzeni”nin “Sürdürülebilir kalkınma” ve “Küresel Isınma VAR” yalanları, Kıyametçi Batılı Beyaz Adam”ın “ortak geleceği” olan “Babil Sendromu çözümü”ne giden yolda kullandığı “iki argüman”; ama esasında da, “MALTHUSCU uygulama” oluyor…

***

Bugünler “DÜN” olarak yaşanıyor. Kökenini, Thomas Robert Malthus’un, 1798 yılında yayınlanan (Toplumun Gelecekteki Gelişimine Etkileri Açısından Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme adlı) kitabında bulan ‘Malthusculuk’; son yılarda “İslam/coğrafyasında” süren “reform ve vahşetin” sürdürücüsü ve bugünkü “Yeni Dünya Düzeni” uygulayıcısı ‘ABD (Anglosakson-Judea ortaklığıİmparatorluğu’nun, 19’ncu yüzyıldaki ataları olan İngilizler tarafından, 19’ncu yüzyıl döneminin ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak “kendilerinden olmayan insanlığa” benimsetilmekte kullanılmış; “İngiliz yağmacılığına ve Hıristiyanlık ihracatına” meşruiyet kazandırmış bulunuyor.

Üçüncü Milenyum’ olan 21’nci yüzyılda, “İslam olanın” reforme edilmesinin, “bazı Müslümanlar eliyle bazı Müslümanların Hıristiyangibileşmesinin” ve de Irak, Afganistan, Libya, Filistin, Suriye ya da Afrika da dahil pek çok coğrafyada, “acımasızca müslüman/nüfus yokedilmesinin” sebebi de yine “Malthusculuk ve Malthuscular” oluyor.

Fundemantalist olan ‘Malthusculuk’; “kendilerinden olmayan insanların artan nüfuslarının, kendilerini ve dünya hammadde kaynaklarını tüketeceği” inancı sebebiyle, ‘yaşama hakları olmadığı’ düşüncesini sürdürürken, “Fundemantalist Batılı Beyaz Adam’ın ‘Ortak gelecek’ amacı olan, “Babil Sendromu çözümünü”  formüle etmesini de sürdürüyor…

***

Bu ülkede “yazdıklarımı-konuştuklarımı yazan-konuşan” biri pek fazla yok da, “kavrayabilecek biri/leri var mı!..”

BEN, eserlerimi ve makalelerimi, “Tarihe göndermek için” yazdım, yazıyorum…

Ahmet MUSAOĞLU