Sorulmuştur, soruluyor : Zamanda “geçmişi” ve “geleceğe” yolculuk mümkün mü? Geriye doğru “geçmişe” bir “kapı” açabilir miyiz? Bunu şöyle sorarsak da, bir “zaman makinamız” olsaydı eğer, “İstanbul’un fethinde Fatih Sultan Mehmed’in yanında” olabilir miydik? Bunun zıttı olarak da, “Zamanda ileriye/geleceğe” bir (kestirme) yol bulabilir miyiz? Evrenimizin sınırına gidebilir miyiz, sonuna yolculuk yapabilir miydik? Kısaca, “geçmişe bir kapı açabilir miyiz” ya da “geleceğe bir kestirme yol bulabilir miyiz?”

Bu “iki soru”dan “birincisine”,  bilimsel öngörüler, “mümkün değil”, geçmişe yolculuk “düşleri” bir çok sebeple gerçekleşmeyecek diyor. İkinci sorumuzun cevabı olarak ise, “geleceğe yolculuk sandığınızdan çok daha basit” diyor. Bilimsel öngörüler, “geleceğe yolculuk” için tek yapmamız gereken şeyin, “hızlanmak” olduğunu söylüyor. Eğer, Dünya’nın etrafında “ışık hızının” yüzde 99’u hızda dönebilen bir “tren” inşâ edebilirsek, bu trende tek “bir gün” Dünya zamanında “bir yıla” tekabül edecek diyor. Uzayda “kısa yol” bulunduğunu söylerken, yapılan bir “deney” de, uzayda varlığı bilinen “kestirme yollardan”,“Evrenin öbür ucuna birkaç saniyede” sıçrama düşüncesini canlandırmış bulunuyor. Albert Einstein’ın onlarca yıl önce ipuçlarını verdiği “uzay seyahati”, geçtiğimiz günlerde New Mexico eyaletindeki, ABD hükümetine ait Los Alamos laboratuvarında yapılan gösterişsiz bir deneyle ciddiyet kazanmış bulunuyor. Laboratuvarında çalışan bilim adamları, anti madde yani “içinde sıfır enerji” olan bir “uzay boşluğu” oluşturmayı deneysel olarak başarmış bulunuyor. Missouri eyaletinin St. Louis kentinde bulunan Washington Üniversitesi bilim adamlarından Prof. Matt Visser, “anti madde”nin, uzaydaki “kestirme yolların” kullanılması için çok yararlı olacağını söylemiş bulunuyor (1). Demek ki de, “kestirme yollarla” zamanda “geleceğe yolculuk” mümkün olabiliyor…

 Solucan Tüneli (Deliği)…

Evrende, “normal yoldan gidildiğinde” birbirinden yüz milyarlarca kilometre uzaklıktaki iki nokta arasında, bir “solucanın” toprak içinde açtığı “minik tünellere” benzer “kestirme yollar” varsayılıyor. “Işık hızıyla giden (!)” uzay gemilerinin bile binlerce yılda katedeceği bir mesafe, “kestirme yol” kullanılırsa eğer, “birkaç saniye içinde” geçmenin mümkün olduğu öngörülüyor. Tabii ki de, “bu yoldan geçmek” normal fizik kuralları içinde mümkün olamıyor. Çünkü bu “tüneller”, uzay gemilerinin (!) geçişine uygun büyüklük ve yapıda değil, oysa, uzay gemilerinin (!) geçişi için, tünel ağzının en az “100 bin km. genişliğinde” olması gerekiyor deniliyor.

İşte, “anti madde” bu noktada işe yarıyor. Hem “tünel genişletilecek” hem de “geçidin yapısı” sağlamlaştırılacak. Ancak bu yolla yıldızlar arası seyahat ya da “zaman içinde yolculuk” mümkün olur öngörüsü yapılıyor (2).

Tekerlikli  sandalyede oturuşu ve bir bilgisayar aracılığıyla konuşması ile de ünlü, İngiliz fizikçi, kozmolog, Stephan Hawking; “Zamana taktım kafayı. Bir zaman makinem olsaydı…kozmik hikâyemizin nasıl sona erdiğini bulmak için evrenin sonuna yolculuk yapardım. Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için zamana…bakmamız…dört boyutlu olarak…bütün fiziksel nesnelerin…üç boyutlu…Her şeyin bir genişliği, bir yüksekliği ve bir de uzunluğu vardır. Fakat başka tür bir uzunluk da var, zaman içinde bir uzunluk.…Her şeyin uzayda olduğu kadar zamanda da bir uzunluğu var. Zamanda yolculuk, bu dört boyutun içinden yolculuk etmek demek.” diyor (3). Geçmişe değil de, “geleceğe kapı” açılabileceğine göre, “zamanda yolculuğun”, geleceğe açılan “kapılarla” nasıl mümkün olacağını düşünmeye çalışalım…

Varsayalım ki, “zaman içinde yolculuğa” çıkıyoruz. Bunun için bir “makine/uzay aracımız” olduğunu da varsayıyruz. Bu noktada Hawking diyor ki: “Makine dördüncü boyut içinde bir yol, zamana doğru bir tünel yaratır…zaman tüneline girer ve bilinmeyen bir zamanda zuhur eder…Fizikçiler de zaman içindeki tüneller hakkında kafa yoruyor, fakat biz meseleye farklı bir açıdan yaklaşırız….buna bir isim bile veriyoruz: Solucan deliği. Gerçek şu ki tüm çevremiz Solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek kadar küçüktürler. Uzay ve zamanın kuytularında ve çatlarında oluşurlar…Zaman içinde de küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. En küçük birimlerin, atomlardan ve moleküllerden bile küçük birimlerin altına indiğimizde, kuantum köpüğü denilen bir yere ulaşırız. İşte Solucan Delikleri buradadır. Uzay ve zaman boyunca sürekli küçük tüneller veya kestirmeler şekillenir, kaybolur ve bu kuantum dünyası dahilinde yenilenir. Ve bunlar aslında iki ayrı yeri ve iki ayrı zamanı birbirine bağlar. Ne yazık ki bu gerçek hayata ait zaman tünelleri, santimetrenin sadece milyar-trilyonda biridir. Bir insanın geçemeyeceği kadar küçüktür – fakat solucan deliği zaman makineleri kavramının vardığı yer de burası. Bazı bilimciler bir solucan deliğini yakalayıp trilyonlarca kere büyütmenin ve böylece bir insanın, hatta bir uzay gemisinin geçebileceği hale getirmenin mümkün olabileceğini düşünüyor. Yeterince güç ve ileri teknoloji bulunabilirse, belki dev bir Solucan Deliğini uzayda inşa etmek bile mümkün olabilir. Bunun yapılabileceğini söylemiyorum, fakat yapılabilse…çarpıcı bir aygıt olurdu… Solucan delikleri aracılığıyla ya da herhangi başka bir biçimdegeçmişe yolculuk muhtemelen imkânsız, zira imkân dahilinde olması paradokslara yol açacaktır…geçmişe yolculuk hiçbir zaman gerçekleşmeyecek…Zaman yolculuğuna inanmayı sürdürüyorum. Geleceğe doğru zaman yolculuğuna.” (4).

Hawking’in kabul ettiği “geleceğe yolculuk”, aslında “gelecekteki yaşamamızı” bize bildiriyor. Kendisi “farkındalık” yaşayamadığı için “bildiğini” değerlendiremiyor. “İki ayrı yeri bağlar” dediği Solucan Deliklerinin “bağladığı iki ayrı yerin”, yaşadığımız “Geçici Evren Sistemi” ile, bu sistemin Kıyameti (Big Crunch) sonrası geçeceğimiz “Kalıcı Ahret Evreni”ni bağladığını akledemiyor. “Geçmişe” değil de, “Geleceğe doğru” zaman yolculuğu mümkün olması da zaten, “Yokoluş/Kıyamet” sonrası “Ahret Evreni’nde başlayacak “yeniden diriliş/Cennet-Cehennem yaşamı safhasına” işaret ediyor. Hawking bilmeden bunu anlatıyor.

Zaman, bir “nehir gibi” akıyor ve “her birimizi geleceğimize”; “Kalıcı Evren (Ahret Yurdu)” yaşamımıza sürüklüyor…

Zamanda yolculuk / Kapılar kapılar…

Eğer “Evrendeki” madde miktarı, bir gün Evrenimizin “Genişleme” hareketini “durduracak” ölçüde “çok” olursa, bir zamanlar birbirlerinden çok uzakta bulunan bugünkü galaksi kümeleri, yaklaşıp kalabalıklaşmaya başlayacak, bu halde “çöken evren”deki yoğunluklar ve basınçlar arttıkça her şey zamanın sonunda, tüm uzayı kaplayan “Kara Delik tekillikleri”nde yokolacaktır. “Tekil” noktalarda, geleceğe, yani gelecekte “yaşayacağımız Ahret Evreni”ne“kapılar” açılacaktır. Kara Delik tekilliklerinden “gökkubbe (uzay) yarılacak”, yarılıp “kapı kapı” olacak, bilimin önermesi olan Evrenimizin “Yokoluşu (Kıyamet/Big Crunch)” ile “yeniden yaşama” döneceğimiz Evrene; yani “Ahret Yurdun”a ulaşmamız, yaşadığımız EvrenimizinÇıkış kapıları” olacak olan “Kara Delik kapıları” ile mümkün görülüyor…

Evrenimizin “Çıkış Kapısı” olacak olan “Kara Delik”lerden geçişten sonrasında varılacak yer “Solucan (KurtDelikleri” olacak, Solucan Deliği (Köprüsü) Kapısından geçişten sonra karşılaşılacak olan kapı ise, “Ak Delik Kapısı olacak; sözkonusu bu “kapı”, gelecekte yaşanacak “Yeni Evren”imizin, yani “Ahiret Yurdu”nun “Giriş kapıları” olacaktır. Haliyle de, Solucan Delikleri (Köprüsü)”, bir ucu “Kara Deliğe”, diğer ucu ise, başka bir Evrenin “Giriş Kapısı” olan “Ak Deliğe” açılan, “ince tüp boru”, yani “Köprü” gibi oluyor. Uzay-zamanın bükülmesiyle oluşan Solucan Delikleri ile, “zamanda (yaşamakta olduğumuz Evrenden yaşayacağımız evreneyolculuk” yapmak mümkün olacaktır. Bizler istesek de, istemesek de, “Kurt (Solucan) Deliği (Köprüsü)”, çok uzun mesafelere, “Yeni Evrene (Ahiret Yurdu’na)”seyahat etmenin elverişli ve hızlı bir yolu oluyor.

Bu noktada, sadece düşünce jimnastiği olarak, “İki Evren” arasındaki yolculuğu (geçişi) sağlayacak olan “Solucan Delikleri’ denilen ‘Köprü’nün, İslam geleneğindeki “Sırat Köprüsü” olup olamayacağını bir başka yazıma bırakarak tekrar konumuza dönersek de, Kara Deliğin içine düşecek “insanoğluna/evrenimize” ait tüm bilgileri barındıracak “parçacıklar”, “Köprü vazifesi görecek “Solucan Delikleri” ile “Ahret Evreni”ne taşınacaktır. Tüm insanlığa ait “bilgileri” taşıyacak “parçacıklar”, Kara Deliğin içine düşmesi sonrası, “Solucan Deliği” geçişi ile bir başka kapıdan; “Ak Delik” kapısından geçip “Ahret Yurdu’na” varacaktır.  Haliyle de, “Kıyamet/Big Crunch” sonraki olaylar artık, “Ahiret Yurdu”na ait olacaktır. Tanrıtanımaz diyebileceğimiz Hawking’in söylediği de hem bu, hem de “Yeniden Diriliş”in mümkün olduğu oluyor: “Evren’in Büyük Çatırtıda (Büyük Çöküş’te) bir sona ulaştığı, ondan -sonra- oluşan olayların başka, ayrı bir Evren’in bir kısmı olduğu da söylenebilir. Bu biraz yeniden yaşama dönme gibidir.” açıklaması işte bu oluyor (5). Zamanın “bitiminde” ortaya çıkacak Kara Delikler” ve “Solucan Delikleri”, yani Kapılar, Kapılar, “doğal zaman makineleri” gibi, “gelecek yolcularını” bekliyor olacak. “Zamanda yolculuk” ancak, “Kıyamet/Big Crunch” sırasında “Ahret Evreni”ne geçiş (zamanda yolculuk) için açılacak “Kapılar/Kapılar” ile mümkün olacaktır (Bknz: Ölüm Yeniden Doğuş için Kıyamet isimli kitabım)…

Hawking de Kur’an-ı Kerim’e ‘teslim olmalı’

Kur’an-ı Kerim, fiziğin önermesi olan “geleceğe açılacak kapıları”, asırlar öncesinden haber vermiş, yaşadığımız Evrenin “son günü” olacak “Kıyamet/Big Crunch” esnasında gökubbede açılacak olan  “kapıları” bildirmiş bulunuyor:

 “Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;”  Nebe (78) 19

Dünyamız serap olup (!), Evren Sistemi’miz tamamen yokolurken, yukarıda verilen Nebe-78/19 nolu ayetteki ve aşağıda verilen Mürselat-77/9’daki hâl olan, “gökkubbenin yarılması/kapılar açılması” hali sözkonusu olacaktır:

“Gökkubbe yarıldığı zaman,” Nebe (78) 19

İşte, o gün ki “yarılma” yerleri, yaşadığımız evrenin “çıkış kapıları” olan “Kara Delikler” olacak, gökkubbede açılacak “Kara Delik kapıları” ile herşey, “Solucan Deliği” ve “Ak Delik” Kapıları geçip, “Ahret Yurdu” yaşamına başlayacaktır. Bilimadamları, “Kara Delik-Ak Delik ikilisinin aralarındaki “Solucan Deliği”ni, içinde “ışık hızının” ötesinde hızlarla “zaman içersinde ileriye yolculuk” yapılabilecek koridorlar olarak düşünmektedirler (6). Bu yolla “zamanda geleceğe” gidileceğini öngörmektedirler.  O esnada Gök “açılmış/yarılmış”, “kapı kapı” olmuş, yollar; “Karadelikler”, “Solucan Delikleri” meydana gelmiştir. Halbuki, daha önce Gök “yarıksız” bulunuyordu. Evren Sistemi’mizin son gününde, pek çok “Kara Delik tekilliği” açılacak, açılmasıyla Evren Sistemi’mizden “çıkış kapıları” olacaktır. Kara Delikler, söylenildiği gibi “hiçliğe çıkış kapısı” değil, “yeniden varoluşa çıkış kapısı” olacaklardır. Elmalı Hamdi Yazır rahmetli, İnşikak Suresi’nin başlangıç ayeti olan İnşikak-84/1’in tefsirinde, inşikakın (yarılmanın), Mecerre’den, yani galaksimiz Samanyolu’ndan başlayacağını, Samanyolu’nun “Sema’nın (Evrenin) Kapısı” olduğunu nakletmiş, bu yorum, Samanyolu galaksimizin merkezindeki Kara Deliğin, Evren Sistemi’mizin çıkış kapılarından biri olacağını, ilk “Yarılma”nın galaksimiz Samanyolu’ndaki “Kara Delik’ten başlayacağını anlamamızı mümkün kılmaktadır.

Stephan Hawking, bir “nehire” benzettiği “zaman” için, “…zaman, başka türlü bir nehir. ‘Geleceğe yolculuk’ için anahtar olabilecek yapısıyla bu nehir, farklı yerlerde farklı hızlarda akıyor. Bu fikir ilk defa 100 yıl kadar önce Albert Einstein tarafından öne sürülmüştü. Zaman akışının yavaşladığı ve hızlandığı yerlerin varlığını fark etmişti.” diyordu (7). Fakat, Hawking, bütün bilimlerin “köken (rehber) kitabı” Kur’an-ı Kerim’den bihaber; ‘Onsuz’ ilmin tamamlanamayacağını, zamanın “farklı aktığının” Einstein’den de önce, yaklaşık 1400 küsur sene önce bildirdiğini bilmiyordu:

 “..(Bu makamların) her birine, Melekler ve Cebrail, miktarı elli bin yıl olan, bir

    günde çıkar.” Mearic (77) 4

“..Sonra (melekler o işlerle), bir günde O’na yükselir ki, (o günün)

     miktarı, sizin saydıklarınızdan (dünya yılından) bin yıldır.” Secde (32) 5

“..Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir.” Hac (22) 47

Kur’an’ın bildirdiği bu haberler, Zaman’ın Evrenin her yerinde “aynı hızla akmadığınıfarklı olduğunu” ortaya koyuyor. Zaman, uzayda Dünya’dakinden daha hızlı akıyor. Hawking’in veya öncesinde Einstein’ın da söylemiş olduğu bu oluyor.Bilinebilen,  “zaman akışının” arz’da, atom’da ve uzayda “farklı” olduğu oluyor. Cisimlerin işgal ettikleri mekan büyüdükçe onların varlıklarını sürdüren zaman olayları da büyümekte, mesafeler azaldıkça da zaman küçülüp, değişiyor. Mesela da, uzaydaki bir Kara Delik yakın çevresindeki uzay zamanı önemli ölçüde eğer: “….bu uzay-zaman, artık Evrenin başka noktalarındaki uzay zaman değildir. Uzaklıklar birdenbire kısalmıştır (-örneğin kilometre, Dünyada olduğundan daha kısadır), zamansa uzamıştır (-örneğin saniye, Dünya’da olduğundan daha uzun sürer).” (8). Hawking, “zamanın” uzayda Dünya’dakinden “daha hızlı” akmasının, sıradışı etkisinin sebebinin, Dünya’nın kütlesi olduğunu, nesne ağırlaştıkça, zaman üzerindeki etkisinin de arttığını, bu gerçeğin, “geleceğe yolculuğun” kapısını aralayan şey.” olduğunu ifade ediyordu (9)…

Peki de, “kim düşünüp de” Dünya’nın “kütlesini” de “olması gereken” şekilde yaptı? İlerleyen bölümde değineceğiz, “Hawking’in tanrısı Yerçekimi mı yaptı?” Şöyle de sorarsak, Einstein veya Hawking’in ya da şu veya bu, “tabiat yasaları” denilen yasaları “Zamanın Efendilari” olarak kullanabilmeleri mümkün mü?

Tabii ki de mümkün olmaz, olmuyor. Bunun için de, Einstein, Kur’an-ı Kerim’e ‘teslim olmalıydı’, Hawking ise hâlâ hayatta, zaten “teslim olması/inanması” gerekiyor. Çünkü, “Zamanın (Gerçek) Efendisi”, “zamanı süreklerken”, bizi de “zamanda yolculuğa” sürüklüyor! “Akıl/göz” odur ki doğruyu görebile, “yaşam tercih”tir, isteyen inanmayabilir, ama, “geleceğe tekyönlü bilet almış yolcularız, gelmiyoruz” demek lüksümüz bulunmuyor…

Geleceğe “tekyönlü bilet” almış yolcularız…

Yaşam sürdüğümüz Dünya’mız, Samanyolu galaksisi içersinde bulunuyor. Samanyolu’nun merkezinde, galaksinin en ağır nesnesi bir Kara Delik bulunuyor. Kara Deliğe yaklaştıkça hissedilen “yerçekimi” şiddeti artıyor, yeterince yaklaşıldığında ise, “ışık” dahi bu “çekim şiddeti”nden kaçamıyor. Bu tarz bir Kara Deliğin, zaman üzerindeki ağırlaştırıcı etkisi, galaksideki herhangi bir şeyden çok daha fazla bir etkiye sahip, bu durum onu, “doğal bir zaman makinesine” dönüştürüyor.

Hawking, Kara Deliği “zaman makinesi” olarak şu şekilde tanımlıyor: “Herhangi bir uzay gemisinin, bu Kara Deliğin yörüngesinde dolaşarak…avantajlarından faydalanabileceğini düşünmek istiyorum. Eğer uzayla ilgili bir merci bu görevi Dünya’dan kontrol ediyor olsaydı, bir tam devrin 16 dakikaya mal olacağını gözlemleyecekti. Fakat güvertede duracak kadar cesur insanlar için, bu ağır nesneye yeterince yaklaşıldığında, zaman yavaşlayacaktır. Ve buradaki etki, Dünya’nın yerçekimsel kuvvetinden çok daha büyük olacaktır. 16 dakikalık tur için tecrübe edilen gerçek zaman 8 dakika olacaktır. Etrafında tekrar tekrar dolaştıkça, Kara Deliğin uzağındaki insanlar zamanın sadece yarısını deneyimlemiş olacak. Gemi ve tayfası ‘zamanda yolculuk’ ediyor olacak böylece…kütlesel devasalıkta bir Kara Delik zaman makinesi gibi davranıyor…Solucan deliklerine nazaran…avantajları olduğu açık…Fakat epey tehlikeli…Neyse ki zamanda yolculuğun başka bir yolu daha var…Yapılması gereken şeyçok hızlı yolculuk etmek. Kara deliğin içine hapsolmaktan kaçınmak için gereken hızdan bile fazla bir hızda” diyordu (10). Burada Hawking’in farkındalık yaşayamadığı şey, Solucan Deliği’nin, “Kara Delik” sonrası, “Ak Delik” öncesi bulunduğu gerçeği oluyor. Yoksa direk “Solucan Deliği”ne girerek “zamanda yolculuk” sözkonusu olmuyor. Hawking “iki yol” dese de, her “iki yol” birbirinin devamı, “aynı yol” oluyor. “Kara Delik” sonrası varılacak “Solucan Deliği/Köprüsü” ile “Ak Delik Kapısı”na ulaşılıp “giriş yapılacak”, bu yolculuğu yapacak olanlar,yaşadığımız evrenin misafiri olan insanoğlunun ki de dahil, her şeye ait BİLGİ oluyor.Hawking; “Zamanın değişen oranlarda ve yerlerde ilerlediği bir kainat bu. Küçük Solucan Deliklerinin etrafımızı sardığı bir kainat. Ve en nihayetinde, fizik bilgimizi, dördüncü boyut üzerinden hakiki zaman yolcuları olmak için kullanabileceğimiz bir kainat.” diyor (11). Fakat, insanoğlunun “Zamanın Efendisi” olamayacağını  algılayamadığı için, “olması gereken” yüksek hıza ulaşılamayacağını, dolayısıyla da, “Işık hızı” olarak bilinen hıza “yakın/üstü” yolculuk yapılamayacağını akledemiyor. Farkındalık yaşayamadığı için, “Zamanın (Gerçek) Efendisi”nin gerçekleştireceği “zamanda yolculuğu”, CERN’de sürmekte olan deneysel çalışmalarda “inşâ” edilmiş (ışık hızına yakın hızda, canlı kalanparçacıklara” havale ediyor. CERN/İsviçre’de yerin derinliklerindeki 28 kilometrelik tünel’de, “Evrenin yaratılışı”nın bir kez daha deneyselleştirdiğini bilebilmesine rağmen de, “Gerçek Tanrı”yı bul(a)mayıp, “Sahte Tanrı” üretiyor ve “Din gereksiz” de diyebiliyor…

 Hawking’in tanrısı : Yerçekimi…

Amerikan CNN televizyonunda ünlü sunucu Larry King’in programına katılan Stephen Hawking, “Bilim giderek dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermeye başladı. Din bilimi bu yüzden gereksiz…Tanrı olabilir ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebilir.” diyordu (12). Bir taraftan “dine gerek yok” diyen Hawking, diğer taraftan, “Tanrı olabilir” ifadesiyle, “kafasının karışıklığını” sergiliyordu. 

The Grand Design – Büyük Tasarım” kitabında, “Evrenin bir yaratıcıya ihtiyacı var mı?” sorusunu soruyor, “Yerçekimi gibi bir kuvvet olduğu için evren kendi kendini hiçten yaratabilir…” diyordu. Aynı Hawking, “A Brief History of Time – Zamanın Kısa Tarihi” isimli eserinde ise, Evren’in yaradılışında Tanrı’nın rol oynamış olabileceği yolundaki görüşlere yer vermiş ve “Eğer bütün bir teori kurabilirsek bu insan mantığının nihai zaferi olacaktır çünkü ancak bu sayede Tanrı’nın aklını da anlayabiliriz” de diyordu. “The Grand Design” kitabında ise, Evren’in başlangıcını izah etmek için Tanrı’ya başvurmaya ihtiyaç olmadığı görüşünü dile getiriyor, evrende “Yerçekimi” var ve bu kuvvet herşeyi hiçten var etti, dolayısıyla “Tanrıya gerek yok, Yerçekimi Tanrıdır” demek istiyordu.

Peki de “Yerçekimi (Kütleçekim) Kuvveti” “tanrı” olabilir mi?..

Olmayacağını bilimsel çalışmalar zaten gösteriyor. Mesela, Evren Sistemi’mizin oluşumunda “her şey” eşit miktarda oluşmuş olsaydı, Madde ve Anti madde aynı miktarlarda ortaya çıkmış olacak, o zaman da, “zıt parçacıklar” birbirlerini yok edeceği için bugünkü evrenimiz “varlık halini” alamayacak, “Biz/insanoğlu da” ortaya çıkamayacaktı. Oysa, olan bu değil, “Biz/Evren varız” ve bir “Madde Evreni”nde yaşıyoruz. Sadece bu gerçek bile, “Yerçekimi”nin “tanrı olduğu” iddiasını çöplüğe atıyor. Dahası ise, Büyük Patlama ile birbirinden ayrılan ve birbirine sınırdaş olan yaşadığımız “Madde Evreni”nin sınırında, gözlemleyemediğimiz “Anti madde (Ahret) Evreni”nin varoluşunun seslendirilmesi de, “tanrı yerçekimi” iddiasını yanlışlıyor. Nobel ödüllü Amerikalı bilimci Samuel Ting’ın; “eğer bir karşıt evren varsa, belki de bizim evrenin sınırlarının ötesinde bir yerdedir, uzaya yerleştireceğimiz bu detektör sayesinde onun varlığının izlerini bulabileceğiz” açıklaması da (13), “iki (zıt) evrenin” birbirine sınırdaş olduğu bölümlerde “Madde” ve “Anti madde” karşılaşmaları oluyor olması ve bu durumun başka bir yerde görülmeyişi de, “Karşıt Evren”in varoluşuna işaret ediyor ki, bu durum da “Yerçekimi”nin tanrı değil, “yaratılmış” olduğunu gösteriyor.

“Ahret (Karşıt) Evreni” araştırmaları sürerken, İsviçre’nin Cenevre kentindeki, dünyanın en büyük bilim kuruluşu CERN’’de yapılan Atlas Deneyi’nde, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı aracılığıyla “maddeye”, dolayısıyla, “Yerçekimi kuvveti”ne kütlesini veren “atom altı parçacıklar” arasında olduğu düşünülen “Higgs bozonu” adlı parçacığın, yani ”Tanrı parçacığı”nın sesi duyulması da gerçekleşmişken(14), Hawking’in, “Gerçek Tanrı” yerine “Yerçekimi”ni “tanrı” olarak “üretmesi” bilimsel olmuyor, haliyle de, “gereksiz olan din değil”, Stephan Hawking’in kendisi oluyor, “Aklı kullanamayışı (yanlış tercihi)” olduğunu akledemiyor olması oluyor/du…

“Yerçekimi” de “O”nun eseri, ‘gereksiz olan’ Hawking oluyor…

İnanmak” nasıl bir çeşit “akıl yürütmeye” dayanıyorsa, “inanmamak” da bir tür “akıl yürütmeye” dayandığı için, Hawking, “dine gerek yok” diyordu ama, Hawking’in bu “akledemeyişi”, “Evrenin, insanoğlunun şiiri” başlıklı yazımda anlattığım, Hz.İbrahim döneminin putperestlerinin “davranış biçimleri” ile aynı oluyordu. Sözkonusu o şiirimde söz ettiğim “Hz.İbrahim kıssası”nda da görülebildiği gibi de, “Akıl”; “Gerçek Akıl (olması gereken akıl)” ve “Çarpık Akıl” zıtlığı yaşıyor ve bu durum, Kur’an-ı Kerim’in, “her şey çift yaratılmıştır” bildirisinin (Zariyat-49, Yasin-36) bir örneği oluyor.

Oysa, “Akıl” denilen “nimet (Gerçek Akıl)”, “Çekim kuvvetinin var olması için kütle olmalı, kütle nereden var oldu?” sorusunu sorabilir özellikte bulunuyor. Dahası, ise, ‘tanrı’ denilenin, “yarattığının (evrenin) dışında” olması sorulması da gerekiyordu ama, “Akıl”, bunu da “akledebilebir” olmasına rağmen sormuyor, “Yerçekimi (Kütleçekimi/Gravitasyon) kuvveti tanrı” yapılıyordu. Çünkü, Akıl olan “Gerçek Akıl” değil, “Çarpık Akıl” tercihi kullanılıyor.

Akıl, “Çarpık Akıl” olunca, “Yerçekimi” denilen kuvvetin “başlangıç olmadığını”, ilk başlangıçta; “kendisiyle” birlikte, “Elektromanyetik Kuvvet, Güçlü Çekirdek (nükleer) Kuvvet, Zayıf Çekirdek (nükleer) Kuvvet” şeklinde“birleşik tek kuvvet” olduğunu, “doğması” için de, “birleşik tek kuvvet” halinde bulunan tek kuvvetin, “dört temel kuvvete” ayrılması gerektiğini, dolayısıyla da, Yerçekimi’nin “tanrı” olması için “doğmaması” gerektiğini de akledemiyordu.

Üstelik, kainatın/evrenin “saati” olan “zaman”ın, “Yerçekimi” ortaya çıkmadan önce ortaya çıktığı “kesin” olduğuna göre de, nasıl bir “Akıl”, Yerçekimini “tanrı” yapabilir?. İşte, böyle bir “akıl/akılsızlık”, “Çarpık Akıl” tercihi oluyor. Her kim ki, “Yerçekimi tanrı” diyor, “bilimsel akıl” ona hemen “beyaz gömlek giydirip”, rehabilitasyona gönderiyor. Çünkü, Big-Bang (Büyük Patlama) ile “zaman” çalışmaya başlamadan önce ne “zaman”, ne de “evren” bulunuyordu. “Yerçekimi” ise, çok daha sonra ortaya çıktığı için, “varolması gereken”, Yerçekimi gibi, evrenin “içinde” değil, evrenin “dışında” olması gereken oluyor. “O”, “her şeyden (kainatın tüm toplamındanönce” olması gereken “Gerçek Tanrı” oluyor. Zamandan, yani “t=0”dan önce de varolup t=0 anını (zamanı/evreni) yaratan “Tanrı” oluyor:

 “O, (her şeyden önce mevcud olan) evveldir ve (herşey helak  olduktan sonra geriye kalacak) ahirdir..” Hadid (57) 3

İşte, “Gerçek Tanrı” “O”; “Zamanın (Gerçek) Efendisi”; “zaman yolculuğu” yaptıracak olan, “Allah” oluyor. “Yerçekimi” de “O”nun eseri, “gereksiz olan” “Hawking/aklı” oluyor…   

“Tanrı Parçacığı’na (Higgs Bozonu’na) adı verilen Prof. Peter Higgs, Stephan Hawking için; “O fizikten anlamaz”demişti… Asıl “Aklı kullanamıyor” demesi gerekirdi…

Malumunuz,Hawking, CERN’deki –her şeyin anahtarı olduğuna inanılan parçacığa ulaşılamayacağını düşünüp– Atlas deneyine “karşı”, 100 dolarına iddiaya girmiş, kaybetmişti…

Çünkü, Stephan Hawking “Çarpık Aklı” kullanıyor, bu sebeple “normal/gerçek aklın” inanması gerektiğine “karşı” çıkıyordu. Tabii ki de “Ben Hawking’ten akıllıyım”, çünkü, Ben “Gerçek Aklı” kullanıyorum…

O “Akıl” ile, “Allah”ın ilmi olan “iki kitap”; “Kuran-ı Kerim” ve “Evren Kitabı” okunmadan ‘varolacak ilmin’, kör ve topal kalacağını, Hawkingin de sorguladığı, “Her şeyin Teorisine” ulaşılamayacağını söylüyorum…

Einstein’a atfen, “ilimsiz din topal, dinsiz ilim kördür” denilse de, bu söz asıl, “Dinsiz (İslam dini olmadan) ilim hem kör hem de topaldır” şeklinde söylenilmesi gerekiyor da diyorum veseslam…  

Ahmet MUSAOĞLU / 13.12.2010