Ülkemizdeki Uzaylılar/UFO’lar, gördüm’lerini, toplantılarını yazmayacağım, soytarılık, diyor geçiyorum… Yazı konum bir endişeyi taşıyor, bu sebeple yazıyorum…

Dikkat ettiniz mi bilemiyorum, son aylarda sık sık ‘Uzaylılar’dan söz ediliyor. “Uzaylılar-UFO’lar göründü” haberlerini daha bir okuyoruz. Ben şahsen, ‘UFO-Uzaylı görmekten değil’, işin içinde, ‘Protestan İngilizler’ varsa, fundemantalistlerinden korkuyorum!.. Korkmamak da elde değil, çünkü, dünyada nerede bir ‘mikrop’ üremişse, ‘Protestan İngilizlerden’ veya ‘Protestan ülkelerden’ bulaşmıştır, dikkat edilirse de bu zaten görülebiliyor…

Mesela, bu sene başı Şubat ayında, bir gazetemizin başlığı; “İngiltere halka açıkladı: UFO VAR” oluyordu. Sözkonusu yazıda; “İngiliz Savunma Bakanlığı, 1994-2000 yılları arasında yürütülen UFO çalışmalarına ilişkin 6 bin sayfalık gizli belgeyi yayınladı….birçok olay var. İşte bir kaçı: Chelsea FC kulübünün stadı Stamford Bridge üzerinde 1999 yılı mart ayında kimliği belirlenemeyen uçan cisimler görüldü. İhbar, stat üzerinde yeşil ışıklar saçan bir cisim gördüğünü söyleyen bir polisten geldi. 1996’da Manchester Havaalanı’na inişe geçen British Airways’e ait bir uçaktaki pilot ve uçuş ekibi, Sivil Havacılık Dairesi’ne bir cisim gördüklerini bildirdi. Ancak cisim tespit edilemedi. 20 Mart 1997’de bir adam, Birmingham’daki evinin bahçesinde uzaylı gördüğünü  iddia etti. Bahçeyi inceleyen uzmanlar, bir ağaçta ipeksi, beyaz bir madde buldu. Ancak maddenin ne olduğu anlaşılamadı. Aynı yıl Wales’ten bir kişi üzerine doğru gelen büyük bir yıldız gördüğünü söyledi…Belgeler arasında1994 yılında İskoçya’da görülen üçgen prizma şeklindeki uçan dairenin çizimleri de var. Raporda, toblerone şeklinde ve ışık saçmayan UFO’nun 45 dakika görüntülendiği ifadesi yer aldı. Pek çok bilim adamı, UFO tasvirlerinin yıllar içinde değiştiğine inanıyor.” deniyordu (1). UFO tasvirlerinin yıllar içinde değiştiğine inanılıyor denilmesinin beş ay sonrasında bu defa, İngiliz Stephan Hawking; dünya dışında yaşaması muhtemel 5 canlının resimlerini tasvir ediyor, bu da basınımızda, ‘işte uzayılar’ diye başlık oluyordu: “Dünyanın en büyük fizikçisi Stephen Hawking kısa bir süre önce yüzyıllardır insanların aklını kurcalayan ‘evrende yalnız mıyız?’ sorusuna bir açıklık getirip uzaylıların var olduğunu öne sürmüştü…Hawking bu iddiasını daha da ileri götürerek var olduğuna inandığı dünya dışı olası canlıların resimlerini de çizdi.” deniliyordu (2). Dünyanın en ünlü fizikçisi denilen Hawking’in bu söylediğini, bizde herhangi profesör ya da herhangi biri söylese, hemen “beyaz gömlek giydirilir’, tımarhaneye de, çıkmamak üzere de sokulur ama, söyleyen Hawking ‘delisi’ olunca, tımarhaneye sokulmuyor, ‘ünlü bilim adamı söylüyor’ oluyordu!.. İngilizlerden doğan “Küresel Isınma VAR” YALANI gibi, “Uzaylı(lar) hayvanlar” yalanı da, İngilizlerce   doğurtuluyordu!..

Uzaylı(Ufo)lar ‘Var’a, ‘Beyaz Gömlek’ (de) Var…

Hawking’ce de ileri sürülen ‘Uzaylılar var’ iddiaları (da) yalan değilse –büyük de değil-, ‘minicik’ bir delili olması gerekmez mi?.. El cevap: Olması gerekir de, –Ben söyledim, oldu’dan başka bir delili bulunmuyor… Peki, resimleri tasvir edilen hayvanları hiç gören oldu mu? El cevap: Yok hayır, kimse görmedi, ama görünmeyenin resimleri çiziliyordu!… Peki de, bu duruma ne denir? El cevap: Bir delinin kuyuya taş atması, akıllıların da uğraşmak zorunda kalması demek oluyor… Peki de, Hawking veya benzeri ‘deliler’den gelen iddialara inanan olmuyor mu? El cevap: Bu tür iddialara her dönemde ‘inanan saflar’ oluyor, çünkü, ‘gömlek talebi’, her yerde her devirde yaşanabilen bir hâl oluyor…

Temmuz/2010 ayında, hiç görmediği, sadece ‘muhtemel’ dediği ‘Uzaylı hayvanları’ çizen Hawking, bu tarihin 2-3 ay öncesinde, Nisan/2010’te,“Uzaylıların var olduğu kabul edilecekse, ‘onların neye benzediğini bilmenin’ daha önemli olduğunu” söylüyordu: “Uzaylılar var olabilir, ama insanoğlu onlarla temastan kaçınmalı dedi. Discovery Channel’de dün başlayan yeni bir programda konuşan Hawking, ‘Uzaylılar ziyaretimize gelirse…Böyle bir ziyaretin tehlikeli olabileceği uyarısında bulunan ünlü bilim adamı, ‘Evrimleşmiş uzaylılar, ulaşabildikleri gezegenleri ele geçirip oralarda koloniler kurmayı tasarlıyor olabilir’ diye konuştu. Hawking, uzaylıların var olduğu kabul edilecekse, ‘onların neye benzediğini bilmenin’ daha önemli olacağına işaret etti.” deniliyordu (3). Varoldukları ve neye benzedikleri sözkonusu olmayan bir ‘şey’, varediliyor ve resimleri çiziliyordu. “…Stephen Hawking,uzaylıların varlığının neredeyse kesin olduğunu, ancak onlarla temasa geçmemek gerektiğini öne sürdü…Hawking, şunları söyledi: ‘Bence uzaylıların devasa gemileri olabilirBelki de kendi gezegenlerinin tüm kaynaklarını tüketip kainatta göçebe haline gelmişlerdir. Bu gelişmiş uzaylılar, ulaşabildikleri gezegenleri fethedip sömürgeleştirmek isteyebilirler.”  diyordu (4). Hawking; Neredeyseler, Benceler, Belkiler ile ‘Uzaylı resimlerini’ üretiyordu. Bu yaptığı bilimsellikle eğer (!), şimdi benden okuyun; “Hawking’in Uzaylı olduğu NEREDEYSE kesin, tehlikeli olabilir, kendisiyle temasa geçmemek lazımBENCE, Hawking’in devasa gemisi OLABİLİR, BELKİ DE Samanyolu galaksisindeki fethedip sömürgeleştirmek isteyebilir… dahası da şu olsun: BELKİ DE manyaktır, BELKİ DE maymundan evrimleşmiştir” de derim; gayette bilimsel olduğunu da (!) iddia ederim, ama tabii ki bu bilimsel olmuyor, benim Hawking önermelerim de, tıpkı Hawking’in Uzaylı önermeleri gibi, atmasyon olur, oluyor. Ama yine tabii ki de, Hawking bunu deliliğinden yapıyorsa ‘beyaz gömlek buluruz’, yok eğer delirmediyse, ‘kirli (fundemantalist) İngiliz emelleri’ için yapıyor. Çünkü, bizatihi kendisinin; “uzaylıların var olduğu kabul edilecekse, ‘onların neye benzediğini bilmenin’ daha önemli olacağına işaret etti.” şeklindeki açıklaması, “olmayan uzaylı hayvanları” da çizmesi, “olmayan Uzaylıların var olduğunun, insanlığa kabul ettirilmesi amacı için” oluyor… Oysa…

Daha iki yıl önce Uzaylılar yoktu…

İngilizler, 2010 yılı Şubat ayı itibariyle, “Uzaylılar var, tehlikeliler” deseler, Hawking’de utanmadan ‘olmayan şeylerin’ resimlerini çizmiş olsa da,  yine aynı İngilizler, Mayıs/2006 tarihinde, UFO’lar olmadığını açıklamış bulunuyordu: “İngiliz hükümetine bağlı Savunma istihbarat Birimince (DIS) yapılan ve 4 yıl süren gizli araştırmada, uçan gökcisimlerinin göz yanılsamasından başka bir şey olmadığı sonucuna varıldı. Tüm Britanya’da 30 yıldır UFO’larla ilgili toplanan bilgileri değerlendiren DIS uzmanları, bunun için en iyi açıklamanın “gaz plazması parlaması” olduğuna karar verdiler. Araştırmaya göre, gaz kütlesinin elektrikle yüklenmesi sonucu bir parlama meydana geldiğini belirten araştırmacılar, ardından hava akımının plazmaları olağanüstü hızlarda uçar gibi görünen aerodinamik biçime soktuğunu kaydettiler.” deniliyordu (6). Yaklaşık 4 sene içersinde ne oldu da Uzaylılar bulundu, sormanın anlamı yok, bulunan bir şey yok, Uzaylıların ‘varolduğu’ kabul etmemiz istenilen şey oluyordu.

Tıpkı Cumhuriyetimizin ilk yıllarında verilen, Sümerlerin “Türk” olduğu,  dillerinin Türkçe olduğu ‘yalanını yutturmaları’ gibi, Uzaylılar Türkçe konuşuyor yalanı da peşinden gönderiliyor,  İspanyol Gizli Servisi’nin 2003 yılında hazırladığı (denilen) çok gizli bir raporda, Dünya’ya 4.3 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alpha Centauri yıldız sisteminde yaşayan uzaylıların, konuştukları dilin, Türkçe’ye çok benzediği (5) yalanı da, 2010 yılı Haziran ayında gönderiliyordu. Geçmişte olduğu gibi, Türkçülük gazı yutanlardan bu yalana inanacak çıkar, çıkacak, “beyaz gömlekler”in sayısının –haliyle psikolojik tedavilerin de– arttırılması gereği bir yana, enayi yerine de koyuluyoruz…

Psikolojik tedaviye ihtiyaçları var…

Nedir bu Uzaylılar iştahı! Bu tür iddialara kimin neden ilgisi var?..

Şöyle cevaplarsak da, yaşamı yeryüzünde “kendiliğinden oluşla” başlatamayanlar, uzaydan yaşam (canlılık) getirmeye kalkmışlar (!), yaşamın uzaydan tohum şeklinde geldiğini ileri süren bu cahili görüş, canlılığı ‘Tanrısız’ izah etmeye çalışan diğer cahili görüşlerle, bunun olup olmayabileceği de kendi aralarında tartışmışlar; yapılan bu tartışmalar hepsi, ideolojik olmasının ötesinde, fantezi de olmasına rağmen, Uzaylıların dünyamızı ziyaret ettiği gibi anlamsız haberler de, dünya basınında olduğu gibi bizim basınımızda da sıklıkla haberlere konu edinilmiş bulunuyor.

Bunlardan biri; “Bin yılın en heyecan verici keşfi….İnsanoğlu artık evrende yalnız olmadığını biliyor…Haydi Mars’a gidiyoruz…Mars’ta hayat izlerinin bulunması insanlığın önünde keşfedilmeyi bekleyen yepyeni ufuklar açtı.” şeklinde habere konu oluyordu (7). Bu haberin yayınlanmasından sonra 15 yıl kadar daha geçmiştir ama, Mars’tan (da) gelen giden olmuyor, (olmayan) Uzaylılar (tabii ki) görünmüyordu!..

Bu noktada şu soru sorulabilir: Uzayda bir medeniyet olamaz mı?..

Bu sorunun cevabı şu oluyor: Eğer bizler, başka zeki varlıkların yürüttüğü bir araştırma projesinin sonuçlarıysak, Dünya’nın tohumu uzak bir geçmişte bir zamanlar bu zeki yaratıklar tarafından bilerek ekildiyse, olması gereken sözkonusu bu uzaylı atalar (!) nasıl ortaya çıkmışlardır ya da bizi ziyarete tekrar neden gelmemektedirler?..

Astrobiyolog Frank Drake; ”Eğer evrende başka canlılar yaşıyorsa, bunların çoktan Dünya’yı ziyaret etmeleri gerekiyordu. Çünkü Samanyolunda, güneşten çok daha yaşlı yıldızlar bulunmakta. Ve eğer burada gerçektende bir uygarlık varsa, bu milyarlarca yıl önce ortaya çıkmış olması gerekir. Ve bu uygarlığın fertleri bu kadar zaman içinde muhakkak Dünya’yı ziyaret etmek isteyeceklerdi.” diyordu (8). Böyle bir istek olmadığına göre de, ortada bir uygarlık yok, haliyle gelen de yok, gelip dönmeyen de bulunmuyordu: “Ünlü İtalyan Atom Fiziği bilginlerinden Enrico Fermi’ye, başka gezegenlerden Dünya’mıza varlıkların gelmediğini, 1943 yılında sordukları zaman, iki kelime ile cevap vermişti:- Nerede onlar?” (9). Yaklaşık 67 yıl sonra, 2010 yılında bu defa biz soruyoruz; –Nerede onlar?..

Hawking, hayali tasvir çizdiğine göre de, ortada Uzaylı zaten bulunmuyor.Dahası, Dünya dışı uygarlıkların gelip Dünya’yı ziyaret etme ihtimalinin,Dünya üzerinde kuzey kutbunda varsayılan bir incir çekirdeği üzerindeki özel bir bakterinin, kalkıp güney kutbunda varsayılan başka bir incir çekirdeği üzerindeki başka özel bir bakteriyi ziyaret edebilmesi olasılığından daha fazla değildir açıklaması (10), beklentinin “olamayacağını” da açıkça ortaya koyuyor.

Peki de, biz oralara-onlara gidebilir miyiz?..

Ne yazık ki (!), Ufobilimciler için 1957’de Hugh Everett tarafından çıkarılan -paralel evren- teorisi bu konuda apaçıktır. “Paralel dünyalar, bir kere ayrıldılar mı, bütün pratik amaçlar için fiziki olarak yalıtırlar. Onları yeniden birleştirmek, zamanı tersine çevirme anlamına gelen bir ölçme çevrimini gerektirecektir. Bu kırık bir yumurtayı atomlarına kadar yeniden kurmak gibi olacaktır.” (11); yani, bu da mümkün değildir…

Beklenti “olmayacak şey” ama, beklenen şey (!) birilerine hep görülebiliyor! Haziran (2001) ayı içersinde, Uşak ilimiz Narlı Köyü yöresinde uzaylılar görüldüğü şeklindeki iddialar için bir aldatmaca diyen Prof. Osman Demircan, “Işıklı uçan cisimlerin çoğu, açıkgözler tarafından kamera, ayna ve mercek oyunlarıyla, zikzaklar çizer gibi gösterilen ışıklı cisimlerdir…Dünyamız, 9 bin kadar hassas dedektörlerle uzaydan gözlenmektedir, bütün gözlem kayıtları arşivlerdedir. Ancak, bu profesyonel çalışmalara göre, şimdiye kadar uzaylıların gelip gittiğini gösteren hiçbir kayıt yoktur.” demiştir (12). Yeryüzünde UFO şeklinde algılanan parlak ışıklara, Astronotların, Mars’ın Dünya’ya en yakın pozisyona gelmesinin sebep olmasının yanında, güneşteki enerji patlamaları ve Linear C/2001A2 kuyruklu yıldızının varlığı da katkıda bulunuyor dedikleri ifade edilmektedir (13). Bunun yanında, UFO sanılan gözlemler; balon, paraşüt, uçurtma, uçak, uydu parçaları, insan yapımı cisimler ya da merceksi bulutlar, kutup ışıkları gibi atmosferik cisimler ile, Venüs, Jüpiter gibi parlak gezegenler, atmosfere giren göktaşları, kuyruklu yıldızlar da olabilmektedir. Hayali daha geniş bazı araştırmacılar ise, 1958 yılında Mars üzerindeki bir oluşumdan gelen ışıkları, “Marslıların aynalar aracılığıyla Dünya ile temas kurma çabaları olarak değerlendirilmişti.” (14). Bu gerçeğe, hatta SETİ projesine rağmen de, hâlâ (varolmayan) Uzaylılar ile irtibat düşleyenler bulunabiliyor. 2001 yılında, Uşak ilimiz yöresinde uzaylılar görüldüğü iddiaları ile ilgili olarak TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’den Doç.Dr.Orhan Gölbaşı, “Bu olay SİRUS UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi adı altında ne yaptığı belirsiz bir grubun organizasyonu. Bir günde düzenledikleri kongreden 20-30 milyar kaldırıyorlar…Bu merkez yetkilileri, bu olaylara inanıyorlarsa psikolojik tedaviye ihtiyaçları vardır.” diyordu (15).

Eski Daniken, Yeni Danikenciler…

Uzaydan gelen yaratıkların varlığını gösteren tek bir delil olmamasına, eski Mısır uygarlığının veya benzeri uygarlıkların tüm tarihinin uzaylılar tarafından değil, doğal bir gelişim sonucu ortaya çıkmış olmasına rağmen, yakın geçmişte birbiri ardısıra yayınladığı kitaplarla tüm Dünya’da büyük yankılar oluşturan Erich Von Daniken yalancısının ve de Uzaylı yaratıklar yalanının öylesine geniş ilgi uyandırmasının sebebi ne olmuştur?..

Ünlü evrimbilimci Carl Sagan, Mars’ta insan yüzü, kanallar, piramitler, tapınak harabeleri bulunduğu iddialarının sahte savlar olduğunu, bu tür mucizevi yapılara ait bulgulara ait bilgilerin NASA tarafından gizlendiği şeklindeki iddiaların anlamsız olduğunu ve (-şuna buna benzetilen) sözkonusu şekillerin, doğal yapılar olduğu ortaya koyulsa bile (-insanın yapısı gereği) yine de bu tür söylentilerin arkasının kesilmeyeceğini ifade etmiştir (16). Demek ki de, bir takım insanlar her dem, ‘zırva tercih etmeyi’ seçebiliyor. Bu seçim bugünlerde de görülebiliyor…

Fakat, diyelim ki, Daniken sahtekarını bazı ‘eksik akıllılar’ zamanında kavrayamadı, Uzaylıların varlığına inanıp ‘beyaz gömlek giymişlerdi’, peki de; Daniken’in sahtekar olduğu artık kesinleşmişken de, bugün hâlâ ‘Uzaylı bulanYeni Daniken’lere ve ‘Yeni Mürid’lere ne diyeceğiz?..

Tıpkı ‘Daniken zırvalığı’na gülen kuşak gibi, gelecek kuşakta bugünün Uzaycı-Ufocularına gülecek, günümüz Danikenleri ve Müridlerinin neden psikolojik tedaviye alınmadığına da tabii ki şaşacaklardır. Şaşılmayacak tek şey ise; Atmosferinde, yüzeyinde ve yeraltında bol miktarda su bulunan Güneş Sistemi’ndeki tek gezegenin Dünya olduğu (17), hem kendi galaksimizde hem de bugün için bilinen evrende yaşayan tek canlı türünün insanoğlu olduğu (18), haliyle de, Samanyolu Galaksisi’ndeki tek uygarlığın bizim uygarlığımız olduğu oluyor.

O zaman da (bu durumda), ‘Hawkinglerce’ seslendirilen ‘Uzaylılar var’ iddialarını nereye oturtacağız?..

Bunun cevabı olarak, ‘göklere bakmamız’ gerekiyor!…

Göklere neden bakılması gerekiyor!..

Miller ve Fox deneylerinin yeryüzünde (dünyada) canlılığı başlatamayacağının, hayatın yapıtaşı olan aminoasitlerin, proteinlerin, DNA’ların, yeryüzü koşullarında kendiliğinden oluşmasının imkansızlığının görülmesinden sonra ortaya çıkan ‘uzaylı zırvaları’, yeryüzünde canlılığın (yaşamın) ortaya çıkması sorununun uzaya ve uzaylılara havale edilmesine sebebiyet vermiş, bu sebeple de, bir kısım cahil (bilgisiz, bilimdışı kalan), yaşamın (canlılığın) uzayda doğduğu veya dünya dışı medeniyetler bulunduğu düşüncesine bir can simidi gibi sarılmış olsalar da, Hawking’in de içinde bulunduğu ‘çete’nin, ‘Uzaylılar (geldi, göründü)’ iddialarını ileri sürmelerinin ve ‘olmayan Uzaylıların’ resimlerini çizmelerinin amacı bu olmuyor.

Peki de, amaçlanan ne oluyor?..

Benim bu konudaki düşüncem farklı, endişem de zaten bu oluyor… Anglosakson-Judea Köktendinciliğinin (Protestanlar – Yahudilerin); ‘Tanrının Krallığı ve ‘Günlerin Sonu misyonu –İsa/Mesih’in, her Yeni Yüzyıl-Milenyum başında tekrar yeryüzüne gelmesi inancı– olunca, yaklaşan tehlike büyük görünüyor. “Milenyumcularca (Kıyametçilerce)” gönderilen ‘paket program’ın İsa/Mesih kehanetinin (Yeni Çağ beklentisinin) doruk tarihi, 2012 yılı, 21 (-22) Aralık tarihioluyor. 2012-14 yalanı (felaket tellallığı) için, 16’ncı yüzyılın ölüsü Nostradamus diriltiliyor (!), Maya medeniyeti kehaneti (hurafesinde de) rol veriliyor!.. Öngörülerdeki (2012-) 2014 tarihi, Saraybosna’da düzenlenen suikast olan 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümü de oluyor (19).

Hatırlayıverin siz, 100 sene öncesinin tarihi olan 1914’ü…

Yine ‘Yeni Yüzyıl (Milenyum)’ başı olan 1914 öncesi “bazı Protestan Hıristiyanlar”, ama Yahudilik ile de ilişkili olanlar, 1914 yılı için; bazı görünmez ‘göksel olaylar’ zinciri yaşandığını; İsa Mesih’in 1914 yılında görünmez olarak gelip, Şeytanı gökten kovarak göksel tahtına oturduğunu, Vahiy kitabında bildirilen korkunç olayların da bir bir yerine geldiğini, 1918 yılının da, kutsalların ilk dirilişinin (Yeni Çağ’ın) gerçekleşmesi olduğunu öngörüyordu.

Gökten ‘beklenen gelmedi’ ama, inanç ‘boşinan’ olunca, 1914 ve 1918 tarihleri I.Dünya Savaşı’nın başlama ve bitmesitarihleri; Babil olarak kabul edilen, “Katolik Hıristiyanlık” aleminin yıkılması geliyordu!..

Varsayım: ‘Kutsal yerler vurulur mu’ endişesi…

Yine bir ‘Yeni Milenyum (2000’li yılların)’ başlarındayız… bu defa da, İslam/Coğrafyasına saldırılar sürüyor, işte bu da bize, –Eyvah olmasın (endişe) dedirtiyor…

Amacım tabii ki panik oluşturmak değil, sadece bir tespit oluyor; çünkü, 2012-2014’nin, 1914 gibi yaşanmaması, Fundemantalist Batılı Beyaz Adam’ın, ‘dünyanın başına ne bela geliyorsa bu mutlaka gökyüzünden gelir inançlarına dikkat çekmek oluyor.“Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insanlar korkudan bayılacak. Çünkü göksel güçlersarsılacak.” (Luka 21:26); “Bu olaylar gerçekleşmeye başlayınca doğrulun ve başlarınızı kaldırın. Çünkü kurtuluşunuz yakın demektir.” (Luka 21:28). Bu ve benzeri bildirilenler sebebiyle ‘göksel felaket’ (Hiroşima’daki gibi) gönderiliyor! Yoksa, 2012-14’ün Nostradamus ölüsü, Maya Takvimi (yalanı) ile ilgisi bulunmuyor.

Boşinan, ‘gerçek inanç’ gibi yaşanınca, Amerikan Uzay Dairesi (NASA), Dünya’ya çok yakın bir mesafeden geçecek olan bir göktaşına astronot indirip, ‘Deep Impact’ (Derin Darbe) filminde yaşananları (tersine çevirip) gerçekleştirebilir mi (?) diye düşündürtüyor. Biliyoruz ki, ‘Deep Impact’ hadisesi çok kolay olmasa, riskli olsa da, bir göktaşından, diyelim ki de Apophis’ten, bir parça kopartılıp, yine diyelim ki de; kazayla (!) yeryüzünün ‘belirli’ bir bölgesine, yine varsayalım ki; Müslümanların kutsalı Mekke-Medine yöresine düşürülmesi gerçekleştirilebilir mi!.. Müslümanlarla yapılacak ‘Son Savaş’ Armegodun’un, Müslümanların İsrail’e saldırması ile başlayacağı ‘inancına’ sahip olunması göz önüne alınırsa, böyle bir çılgınlık (delilik) yapılabilir mi!.. Ya da şöyle diyelim: “Kıyametçi Fundamentelist” olan bu deliler, herhangi bir çılgınlık yapıp, mesela da; gökten, mesela da bir uydudan, yerkabuğunun en genç çatlağının yer aldığı Kızıldenize, bir nükleer bomba atıp ya da göksel bir uyduyu bu bölgeye düşürtüp,  tsunami ya da başka bir felakete sebebiyet verip, sonra da ‘Uzaylılar yaptı’ veya göktaşı düştü’ (-felaket göksel- gelmiş oluyor)’ diyebilecek kadar ‘şeytan insanlar’ olabilirler mi!..

Ortalıkta KABE’yi bile vurmaktan söz eden ‘deliler’ bulunması göz önüne alınınca, bu ‘olabilir’ gözüküyor. Kimileri Kudüs ile uğraşıp dururken, –yıllardır yazıp belirttiğim gibi-, böyle bir tehlikenin ‘Mekke ya da Kutsal yerler için’ yaşatılması korkum/endişem, “Uzaylılar VAR yalanları”ile daha da artmış bulunuyor… ‘Olmayan Uzaylılar’ üreten ‘bir takım delilerin’; “Beyaz Gömlek’ giymesi de gerekenlerin, “Uzaylılara ihtiyaç duymalarının sebebi”, böyle bir ‘vuruş’, yani büyük felaket/kıyamet benzeri olaylar üretip, sonra de bunun izahı için akıllara, ‘Uzaylılar geldi’ şeklinde yorum göndermesi yaşanabilir mi?..

Tabii ki, bir delinin bile,kimsenin kutsalına bunu veya benzerini yapmaması gerekiyor…

Ahmet MUSAOĞLU / 12.07.2010