AŞK ÜZERİNDEN ‘DİN SAVAŞI’ : “YÜREĞİNE (Asıl Sen) SOR”

Sovyet İmparatorluğu’nun öcü rolünün Anglosakson-Judea köktendinciliği tarafından bitirilmesi, yeni ‘tanımlamaları’ da beraberinde getiriyor, bunlardan ilki de, Yeni Dünya Düzeni veya Küreselleşme kavramı oluyordu. Amerika’nın, Irak-Kuveyt krizine müdahalesi sonrasında ABD Başkanı Baba Bush; ‘Yeni Dünya Düzeni’ kavramını telaffuz ediyor, ideolog Francis Fukuyama, bir başka kavramı; Tarihin Sonu tezini öne çıkartıyordu. Bu yeni tanımlama, ‘Yeni Dünya Düzeni’ ile kastedilenin ne olduğu ortaya koyuyordu. Buna göre, Tarihin sonuna ulaşamamış, yani ‘Hıristiyan topluma’ erişememiş ülkeler, oluşturulmak istenen ‘Küresel Düzen’i, yani ‘Hıristiyan Siyonist’ egemenliği kendiliğinden kabul etmeliydiler. Bu isteğin, İslam toplumlarının dönüştürülmesi, değiştirilmesi amacı taşıdığı ise, bir başka stratejist, Samuel P.Huntington’un; ‘Medeniyetler Çatışması’ tezi (1993) ile (de) anlaşılıyordu… Bu tez ile sözedilen çatışma, ‘gelecekte yaşanacak’ “Müslüman-Hıristiyan” çatışması gibi algılatılsa da, geçmişten beri yaşanagelen bir hâl oluyor, 1990’dan beri de hızlandırılmış olarak sürüyordu… Küreselleşme’nin ilan edildiği bu dönem ile birlikte başta Holyvood sineması olmak üzere, ‘yerel’ nitelikli sanat-sinema ve edebiyat da, daha bir ‘ideolojik araç’; Küreselleşmeye/Tek Dünya Devleti’ne giden araç olarak kullanılıyor…

Bunun bize yansıması, kendi/öz benliğimizi başka bir benliğe dönüştürücü, yani “kimlik kıran”film ve edebiyat eserlerine-sanatçı, yönetmen, öykü yazarı olarak ‘üretilen’ genç kız ve erkeklere– yurt içinde ve yurt dışında ödül üstüne ödül verilmesi oluyor… Ocak-2005 tarihinde;  “Bugünlerde yine böyle bir ‘senaryo’, önceki örnekler gibi, ödül üstüne ödül alıyor. Aslen Sarıkamışlı ama…8 yaşından üniversiteyi bitirene kadar Trabzon’da yaşamış…genç Yönetmen Yeşim Ustaoğlu’nun, Trabzon-Gümüşhane arasındaki Kromni bölgesinde geçmişte ‘Gizli Hıristiyan’ yaşadığı safsatasının –iddiasının– sahibi Yorgo Andreadis’in, Pontusun Gizli Kızı Tamama’sı isimli romanından yola çıkarak hazırladığı senaryo, daha film olmadan önce ‘Sundance de senaryo’ ödülü alıyor; ‘Bulutları Beklerken’ ismi ile film olarak ortaya çıkınca da, 2004 Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülü de peşinden geliyordu!..Bulutları Beklerken filmi ile, Karadenizli bir ailenin kızı olan ‘Ayşe’nin, aslında ‘Eleni’ olduğu (!) iddia ediliyordu…Filmin (ödüllü) başrol oyuncusu Rüçhan Çalışkur’un; -Bir gün çekimden bitkin düşmüş dinlenirken kollarımı sıvamıştım; yaşlı bir Karadenizli teyze, -Kapat o kolunu diye azarladı; ben de kapadım gayri ihtiyarı, açıklaması ise, Ayşe’nin hep ‘Ayşe’; Eleni’nin de hep ‘Eleni’ olduğunu ya da kimliği kırılanların da ‘Eleni’ olduğunu ortaya koyuyor…” diye yazmıştım, (Ahmet Musaoğlu: “Bulutları Beklerken şu: Ayşe Ayşe’dir Eleni de Eleni”, Karadeniz Haber,31.01.2005). Gözümüzün içine bakıla bakıla “bizi biz yapan değerlerimize” yapılan bu tip saldırılar hiç durmadı, sürüyor.Yeşim Ustaoğlu ‘üretimi’ benzeri “kimlik kıran” yeni bir film de, yine “bol ödül” alan bölge insanı birinden, Çayeli’li Yusuf Kurçenli’den ve de Rize’li Yapımcı Yardımcısı/Öykü Yazarı Önder Saraloğlu’ ile, Yapımcı Nesteren Davutoğlu ‘işbirliği’nden geliyor…  “Yüreğine Sor” isimli bu filmin, “Yerel Kültür Danışmanı” olarak görev yapan kişinin; “Pontus Kültürü” şeklindeki “hurafenin” sahibi –bilmediğini bilmeyenlerden-, yine yöre insanı, Ömer Asan olması da, ‘kimlik kırıcılığı’ “tesciliyor”…

“Kimlik kıran” dizilerde/filmlerde, tarihe ihanet edilmesinin ötesinde senaryolarla ‘örgülenen’, “Müslüman Kız – Gayrimüslim Erkek aşkları/evlilikleri” oluyor… Eşcinselliğin, lezbiyenliğin de özendirildiği filmler/dizilerle; “Müslüman Erkeğin” Matmazele”, “Müezzinin Rahibeye” aşık yaptırıldığı senaryolar da gösterimlerde ama, ‘asıl sorun’ olanları; Yunan Ortodoks Hıristiyana ‘kız verdiğimiz’ Yabancı Damat (Yapım Yılı-2004); Mardin Süryani Hıristiyana ‘verilen kız’ iştahlı Sıla (Yapım Yılı-2006) ile, yine bir Hıristiyan erkeğe ‘kızımızı aşık ettirdiğimiz’ Elveda Rumeli (Yapım Yılı: 2007) benzeri senaryolar ile; toplumsal değerlerimize ters bir şekilde, “Müslüman Türk Kızları”nın “Hıristiyan Erkeklere ‘aşık yazılması’ oluyor… Ne yaman ‘çelişki’ ki, milletin (İslam olan) geleneğine ‘saldırı/kimlik kıran’ bu tip dizi/film/ler, Kültür Bakanlığı’mız tarafından destek verilenler de oluyor… Yazı konumuz olan “Yüreğine Sor” da, 2009 yılında Kültür Bakanlığı’mız tarafından film yapım desteği almış bir film oluyor…

Yüreğine Sor” filminin yönetmeni Yusuf Kurçenli, Çamlıhemşin yöresinde çektiği, “Sevdaya Durmak” ismiyle sinema severlerle buluşacağı açıklanan, fakat, “Yüreğine Sor” ismini alan filminde; farklı dinlere inanan iki gencin ‘aşkını’ anlatıyor. “Kurçenli şöyle diyor: ‘Karadeniz’de geçen bir film çek, diye söylerlerdi bizimkiler. Bu hikâye çıktı karşıma. Geçmişe kulak verip buraların kültürü ile yoğurarak olgunlaştırdım senaryoyu ve çekimlere başladık.’. Hikâye(de)… Esma ile Mustafa büyük bir aşk yaşar. Ama bu aşkın döneme ve yöreye özgü bir engeli bulunmaktadır. Mustafa Gizli Hıristiyan’dır. Esma dahil herkes onu Müslüman sanmaktadır. Osmanlı, yasal düzenlemelerle Hıristiyan tebaayı Müslümanlarla eşit duruma getirmiştir. Kilise, Gizli Hıristiyanların artık dinlerini açıklamasını istemektedir. Bu zor bir durumdur Mustafa için; kilise ile aşkı arasında kalmıştır. Çünkü, Hıristiyan olduğu bilinirse hayatında Esma olamayacaktır…Filmin yapımcısı Nesteren Davutoğlu, ‘Bu topraklardan bir hikâyeyi dünyaya izletmek istiyoruz,’ diyerek hikâyenin evrenselliğine dikkat çekiyor. Yusuf Kurçenli, filmin farklı bir dinden olmak saf aşkın önüne geçer mi diye sorduğunu söylüyor.” deniliyor (Oklan Özyurt: “Karadeniz’de dönem filmi”, Sabah Gazetesi, 29.09.2009)…

ASİ dizisi ile Ortadoğu ülkelerinde de ünlenen Tuba Büyüküstün’ün başrol oynadığı “Yüreğine Sor” filmi için,saf bir aşkın büyüklüğü ile kalplere dokunacak deniliyor ama; diğer benzer örnekleri gibi, Müslüman bir kız ile Hristiyan bir erkeğin aşkının –ortaya çıkacak pek çok sorun sebebiyle– “yaşanmaması gereken”bir aşk olduğu, –Durun Bu Nikah Kıyılamaz!.. olduğu söylenmiyor… Yunan (Ortodoks Hıristiyan) nişanlısı ile evlenmeden önce, ünlü oryantel/dansöz Tanyeli repliği olan; “Aşk için din değiştirmek şerefsizliktir” açıklaması; “yerel kültür tarihte hiç yaşamamış Pontus zırvası” olunca, tabii ki hiçbir sahnede yer bulamıyor!.. İstanbul Moda Günleri kapsamında katıldığı defilenin ardından çimlere oturarak yorgunluk atan Tuğçe Kazaz’ın, uğruna din değiştirip kilisede evlendiği Yunan eşinden boşandıktan sonra, Hıristiyanlıktan vazgeçip, boynunda taşıdığı “haçı çıkarıp atması” da, “Yüreğine Sor”da görülmüyor!.. Buna karşın film ile –Bulutları Beklerken örneğinde olduğu gibi-, geçmişte Doğu Karadeniz bölgesinde “Gizli Hıristiyanlık” vardı iddiası bir kez daha, ‘Batılı Beyaz Adam’ın “müdahalesine” açık hâle getiriliyor, küreselleştiriliyor!…

Doğu Karadeniz’de “Gizli Hıristiyanlar yaşadı” iddialarının asıl sahibi “Ortodoks Hıristiyan” Yunanlıların, Türk/Müslüman (!) manken ve dansözlerine olan ‘iştahları’nın asıl sebebi ise, ‘Dinlerin birleştirilmesi/Sentezi’, İslamın İslam olmaktan çıkartılması amacı oluyor… Filmdeki, “Lazlar Hıristiyan olmadan önce hangi dindendi” sorusu, hem “doğru soru değil”, hem de “milli bütünlüğümüz” için zararlı oluyor… Filmdeki, “Bu kadar çok dine ne lûzum var” sorusu ise, benim dinim olan  İslama, “fiili saldırı” oluyor… Ölmek üzere olan birine, “hem istavroz çıkarttırılması, hem de Kelime-i şahadet getirttirilmesi“,  Sameul Huntington’cu öngörü, “dinlerin birleştirilmesi” amacına hizmet oluyor.

Senaryonun içersine “aşk” sokulması yutacak olana ‘gaz’ oluyor… “Yüreğine Sor” film için hazırlanan web sitesinde yer alan; “Sevdalılardan biri müslüman görünmesine rağmen gizli din taşıyordu, Hristiyandı. Bu aşkın engeli farklı dinlerdi, ayrımcılıktı.” şeklindeki; dinlerin “ayrımcılık” olduğu, bu “ayrımcılığın” ortadan kalkması için, “birleşmeleri gerekir” öngörüsü de zaten, bizim iddiamızı doğruluyor. Müslüman Kız, “Hıristiyan Erkek” ile evlenemez şeklindeki “İslam ölçüsü” olan; “…müşrik erkeklere de nikâh ettirmeyin bir müşrik size hoş görünse bile, mü’min bir kul elbette daha hayırlıdır, onlar sizi ateşe da’vet ederler, Allah ise iznile Cennete ve mağfirete davet ediyor…” bildirisi ise (Bakara-221), filmin Yönetmeni, Yapımcısı ve onun Yardımcısı-Öykücüsü ile, “yerel kültür” komikliğinin derdi olmuyor. Bakanlık da “Kültür” değil, “Turizm” olunca; Müslüman mahallesinde Salyangoz satılması da durmuyor, sürüyor

Filmdeki ‘Gizli Hıristiyan’ Mustafa, ‘Müslüman kız’ Esma’yı, alıp kaçmaya karar vermiştir ki, dedesi (senaryo/öykü) Hacı(Süleyman ölüyor, Müslüman mezarlığına gömülecek, cemaat de mezarlıkta namaza durmuşken, ortaya çıkan (süper) Babaanne’nin; “Durun, Hacı Süleyman Kocam Yuhannes (Hacı Süleyman) vaftiz edilmiş bir Hıristiyandır” şeklindeki ‘açılımı’ ise, Salyangoz sümüğü, karındanayaklılar –işkembeden atanlar– sınıfı üretimi oluyor…

Yüreğine Sor” film ile de ileri sürülen Gizli Hıristiyanlıkİslam dinine ait görünürken, Hıristiyan dinini “gizli ve saklı olarak” yaşamak anlamına geliyor. Geçmişte, Trabzon Maçka-Hamsiköy güney ve kuzey Gümüşhane yöresinde yaşayan ve Osmanlı tahrir defterlerinde “Müslüman olarak” görünen halk üzerinden üretilen ‘Gizli Hıristiyanlık’, Yüreğine Sor” filmi ile Rize bölgesine taşınmış bulunuyor!.. 19.Yüzyıl Osmanlı Döneminde, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan birçok Hıristiyan, “Müslümanlaşmıştır”; bunların çoğu, gerçekte Hıristiyanlıktan vazgeçmeyip, Müslümanlığın avantajlarından yararlanmak üzere kamusal hayatta Müslümanlaştıklarını ilan etmiş “Gizli Hıristiyan” olarak adlandırılan kesimdir, bu insanlar; camiye giderler, fakat evlerin mahzenlerinde yaptıkları mabetlerde Hıristiyan ibadetlerini gizlice yerine getirirler, 1856 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile din özgürlüğünün gelmesinin hemen ardından dinlerini açıklamaya başlamışlardır, –19 yüzyılın sonunda dinlerine döndüler- şeklindeki “belgesiz/bulgusuz” saçmalıklar bu defa, Yüreğine Sor” filminde de oynayan, ama neler olduğunun farkında olamayan bölge/Rize insanının da koynuna ‘bomba’ olarak konulmuş bulunuyor…  

Hıristiyanların en özgür dönemlerini yaşadıkları Osmanlı/İslam coğrafyasında, böylesine kamufle edilmiş bir kokteyli; “Gizli Hıristiyanlığı” tercih edecek en küçük bir sebep bile yokken, ileri sürülen; “Herkes molla Süleymanı Müslüman biliyor ama, aslında o papazdı” şeklindeki iddialar, tabii ki, bir “delinin kuyuya taş atması” ama, Müslüman kimliğine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne ‘saldırı’ oluyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde koca bir topluluk; evlenme-boşanma, borç alma-verme, satış ve alım, öldürme-öldürülme (vb.) benzeri “akitleri/inançları” hem gizli uyguluyor, kamusal ve dinsel mahkemelerde çalıştırıyor; herkes de eksiksiz her şeye uyuyor; aralarında hiçbir ihtilaf çıkmadığı gibi, dışarıya da en küçük bir sır da sızmıyor!.. Öyle mi!.. Ya da “para/vergi için” inançlarını satanlar, nasıl oluyor da asırlarca “inancını” koruyarak kalabilir oluyor!.. Ya da madem ki “vergi vermemek” için “Hıristiyanlar aleni Müslüman oluyor,ama aslında Gizli Hıristiyan” olarak yaşıyorlarsa, mesela da; vergiden kazanacağı paradan çok daha fazla para kazanmak için bu durumu Osmanlı’ya ihbar edecek tek bir kişi “asırlarca” neden çıkmaz oluyor!.. Ayrıca da, öldürülme diye bir korkusu olmayan bir Hıristiyanın, inancını gizleyip –başka bir dinin- İslamın ibadetlerini ve yaşam biçimini yaşaması, “Hıristiyandışılık” bir durum neden/niye olmuyor!.. Ya da böyle bir hâl, neden Hıristiyanlık oluyor ki?.. Dahası, 19’uncu yüzyıl Osmanlısını “dağıtmaya” başlayan “1838 Tanzimat Fermanı” ile de zaten, “Gavura gavur demek” bile yasak edilmişken, hangi “Gizli Hıristiyan”, niye dinini açıklamamış, “gizli kalmayı” neden sürdürmüş olsun ki!.. Ayrıca da, ‘Gizli Hıristiyanlığın’, 1650’de ortaya çıktığı iddia edildiğine göre (Yorgo Andreadis: Gizli Din Taşıyanlar, Belge Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul-1999, s.14), asırlarca süren bu olaydan, o bölgenin/ülkenin “sahibi” olan İslam/Müslümanın, neden/nasıl hiç haberi olamıyor!.. Üstelik, Osmanlıdan kız/gelin de alıyorlar ve bu gelinler bile sırlarını ifşa etmiyorlarmış iddiası (A.g.e.,s.34), hangi/nasıl aklın ileri süreceği bir şey oluyor!..

Cihan İmparatorluğu Osmanlı/Müslümanları ve torunları olan bizleri “Yüreğine Sor” ile de ‘akılsız’ yerine koyanların, aynadan hiç kalkmamaları gerekiyor; “Yüreğine Sor” da samimiyet olsa, bölgede “Gizli Hıristiyan/lığı” bulamaz. Babası Pontus Ulusal Meclis Üyesi olan, Yunan yazıcısı Yorgo Andreadis’in yazdığı; “Gizli Din Taşıyanlar” isimli kitabın ileri Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan Hıristiyanların; “Müslüman isimleri alıp, Müslüman gibi yaşadıkları; Gizli Hıristiyan” oldukları iddiaları gibi ‘deli saçmalıkları’, ters yüz edilip sahiplerine gönderildiğinde; hem deliler kuyudan çıkamaz, hem de ellerinde ülke/devlet diye bir şey de kalmaz… Bugün Yunan milleti denilen devlet; Hıristiyan-Yahudi güçbirliğinin, Osmanlıya 19’uncu yüzyılla başlayan saldırıları sonucu –tıpkı bugünlerde üretilmek üzere olan Kürt Milleti/Devleti gibi– “üretilmiş devlet/millet” oluyor; tarihin bu kapısı, “Gizli Hıristiyanlık” iddialarını da kapatıyor yüzlerine… İnançları gereği ülkemiz topraklarını kutsal kabul eden “devlet/insanların”, geçmişte Batı Anadolu’da yaşamış, “Eski Yunan” denilen insanlarla ve de Fatih’in Trabzon’u fethi öncesinde Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan “Roma-Pers kalıntısı” insanlar ile de, en küçük bir “köken ilişkileri” de yok; kendileri, “sonradan Hıristiyanlaştırılmış Slavlar” oluyor; içimizdeki ‘işbirlikçileri’ne de “başka kapıya” diyor tarih ve gerçekler…

“Yüreğine Sor” filminin Hıristiyan erkeğe ‘aşık kızı’ Tuba Büyüküstün’e sorulan; “O iki din arası durum size ne hissettirdi?” sorusuna verdiği cevap; “Esma’nın sevgilisinin Hıristiyan olduğundan finale yakın haberi oluyor. Onun için bu sorun değil zaten. Birdenbire engellerle karşılaşıp kendi yolunu seçiyor, başkalarının istediği gibi yaşamayı reddediyor. Sanırım ben de öyle davranırdım.” diyor… Yönetmen Yusuf Kurçenli ise, filmi için; “Bu film, geçmişime dair duyduklarım ve yeniden düşünmeye başladıklarımla ilgili bir proje” diyor… Yapımcı Nesteren Davutoğlu da, “Filmimiz aşktan yana” diyor…  Yardımcı Yapımcı ve Film Öykü Yazarı olan ve –http://ondersaraloglu.blogspot.com/ da; -Yeni bir fikir üretebilmek için her telden yazı olacak burada, hepsi yanlış olabilir, olsun, biri de çıkar doğruyu yazar– diye yazan, Rize’li Önder Saraloğlu ise; aynı blog’da, bir eserini tanıtırken; “Dünyayı değiştirmek için oturup hayaller kurdum. En iyisi, dedim, yazmak. Oturup yazdım bu sefer…Öyle dramatik ya da sarsıcı anılarım yoktu. Bu yüzden uydurdum bütün yazdıklarımıböylece kahramanlarım daha bir gerçek oldu. Hemen hepsini Karadenizli yaptım kendim gibi…Tanrı, unutma gücünü bizden eksik etmesin…” de diyen oluyor…

Bunlara karşın… Doğu Karadeniz’de ‘Gizli Hıristiyanlık’ olmadığını savunan “Müslüman oğlu/kızı” Müslüman olanlar ise: Kızını başıboş bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya varır; “kırılan kimlik” örneği, ASİ KIZ olur, oluyor; sergilediği, “dini değil, aşkı seçerdim” anlayışının, sevildiği Ortadoğu ülkelerinde de ‘görev yapacağı’anlaşılabiliyor… Yusuf Kurçenli’nin, geçmişine ait duydukları ise, yalan/yanlış, düşünemediği de anlattığında görülebiliyor… Olmayan, –ortaya çıkacak sorunları, yeşerecek olanından çok sıkıntılı doğacak olması sebebiyle de– olmaması da gereken ‘aşkı’, yapıt yapmaya çalışan Nesteren, yani (kendi özüne yabancılaşmışYaban gülü olan, diken olanlar ile birlikte -bilerek bilmeyerek-, ‘İslam olanı/ülkeyi ‘çuvala’ sokuyorlar! Yapımcı Yardımcısı-Öykücü Önder Saraloğlu ise; hayaller kurup uydurmayı sevdiğini söylüyorlar, “Yüreğine Sor” da uydurulmuş bir öykü oldu; “Gizli Hıristiyanlık” ve “Müslüman kız, Hıristiyan erkek” aşkı uyduruldu, –biri de çıkar doğruyu yazar- demişlerdi, şu an bu yapılıyor; Yönetmeni, Yapımcısı ve onun Yardımcısı Öykücüye, “Alamazlar bizden kızı”… DİYORLAR… Ömer Asan olanını da zaten, yukarıda cevapladılar, başka kapıya; bu ülke bizim, gizlisi varsa da alın, Hıristiyanlık da sizin!..

EĞER VARSA SORUN YÜREĞİNİZE… ‘Sahte ödüller’ kazanmak için “Gizli Hıristiyan” üretmeye (unutulmayadeğer mi!..  Yüreğine -Asıl Sen- Sor, “kendi/öz kimliğini kırmayan” hangi film ödül alabiliyor!.. Son yıllardaki hemen bütün Türk filmleri,“kimliğimizi kırıyor”,ben televizyonda bile izlemiyorum…

Ve de… Tanrı, ‘unutma gücünü’ eseri/insandan esirgemedi ama, –zalim olduğu da bildirilen– insanoğlu; verilen/nimet/ler/i unutabiliyor… “Tanrı sadece O” olan Allah; “Kendisini” unutanı, mutlaka da unutuyor!!!.. Görülecek ‘film’ de zaten ‘bu’ oluyor…

Ahmet MUSAOĞLU / 08.12.2009

Araştırmacı Yazar

http://www.ahmetmusaoglu.org

http://www.ahmetmusaoglu.com

 ………………………………………………………………………………………………….

NOT: İLESAm Trabzon İl Temsilcisi olarak yaptığım basın açıklamam da şağıdadır:

YÜREĞİNE SOR” MİSYONERLİĞİ

Son yıllarda UYDURMA senaryolarla çekilen dizi ve filmlerle tarihimize, kimliğimize yapılan SALDIRILAR artarak devam ediyor. Televizyon dizilerinden “Yabancı Damat” ile başlatılan, “Elveda Rumeli” ile de devam ettirilen, “Ortodoks Hıristiyanlara” aşık yaptırılan “Müslüman Türk kızları” kimliği üzerinden “ülke bütünlüğünün” tehlikeye atılması sürdürülüyor. Trabzon’un Güneyi, Gümüşhane’nin kuzeyi arasında kalan bölgede “Gizli Hıristiyanlar yaşadı” YALANI, “Bulutları Beklerken” filmi ile senaryolaştırılıp (2005), “Müslüman AYŞE”nin “Hıristiyan ELENİ” olarak gösterilmesinden sonra, şimdilerde de, yine yönetmeni ve öykü yazarı ‘yöre insanı kisvesi’ adı altında çekilen ve Mart ayında vizyona girecek olan “Yüreğine Sor” filmi ile de, bu defa; Rize yöresi için de “Gizli Hıristiyanlar yaşadı” YALANI başlamış bulunuyor

Yüreğine Sor” filminde, “Müslüman kızın”, “Gizli Hıristiyan (Ortodoks Hıristiyan) bir erkeğe” aşık yaptırılması ile, “insan/ülke kimliğimiz” KIRILMASI yanında, Samuel Huntington’cu “öngörü” KÜRESEL TEK DEVLET/DİN AMACI için, “İslam dini” ile “Ortodoks Hıristiyanlığın” BİRLEŞTİRİLMESİ (Sentezi) sağlanılıyor. Film için hazırlanan web sitesinde yer alan; “Sevdalılardan biri Müslüman görünmesine rağmen gizli din taşıyordu, Hristiyandı. Bu aşkın engeli farklı dinlerdi, ayrımcılıktı.” şeklindeki; dinlerin “ayrımcılık” olduğu, bu ayrımcılığın (!) ortadan kalkması için, “birleşmeleri gerekir” öngörüsü de zaten, amacın İslam dinine, dolayısıyla da ülke bütünlüğüne ‘saldırı niteliği’ taşıdığını gösteriyor.

Dahası, Mart ayında vizyona girecek “Yüreğine Sor” filmine başrol oyuncusu, çevirdiği ASİ filmi ile “Ortadoğu” ülkelerinde de sevilen, Tuba Büyüküstün’ün; filmin aşk teması üzerinden sergilediği; “dini (-yani İSLAM dininideğil, aşkı (-dolayısıyla Ortodoks Hıristiyanı) seçerdim” ANLAYIŞININ ise, sevildiği Ortadoğu ülkelerine de ‘ihraç’ edileceğini gösteriyor…

Kendi/öz benliğimizi “başka bir benliğe” dönüştürücü bu tür filmlere, Kültür Bakanlığımız tarafından ‘destek’ verilmesi ise, misyonerliğe prim verilmesi niteliği taşımasını sürdürüyor.

Bu vesile ile, “Yüreğine Sor” filmine katkı koyan herkese de sesleniyorum: EĞER VARSA SORUN YÜREĞİNİZE, ünlü olmak, ‘Sahte ödüller’ kazanmak için “Gizli Hıristiyan” üretmeye, misyonerliğe hizmete değer mi!..  Yüreğinize Asıl Siz Sorun, “kendi/öz kimliğini kırmayan” hangi film ÖDÜL alabiliyor!.. Ahmet MUSAOĞLU / 09.12.2009